19 Aralık 2008 Cuma

ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYENLER KİMLER? TANIYALIM

Geçtiğimiz günlerde Ermenilerden özür dileme kampanyasını başlatan ekibin başını çeken Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Ahmet İnsel ile aynı üniversiteden AB ile ilişkiler uzmanı Dr.Cengiz Aktar ve bağlı oldukları örgütleri tanımakta yarar vardır.

Dr.Cengiz AKTAR, AB ilişkilerimizde uzman olarak görev yapan, AB uğruna ülkenin sırtını mindere yapıştırma görevlerini başarı ile yerine getirmeye çalışan, batılılaşmamız için eserler yazan bir akademisyen..Geçmiş yıllarda Emperyalizm’in siyasi kanadı olan Birleşmiş Milletler çatısı altında ve Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikaları etrafında biçimlenen hükümetler arası danışma kurulunun ikinci başkanı olarak çalıştı. 1994-1999 yılları arasında ise Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Slovenya Temsilciliği’ni yönetti.

Prof Dr. Ahmet İNSEL ise HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ’nin kurucu üyelerindendir. Bütün çalışmalarını da bu dernek ve arkasındaki güçlerin talimatları doğrultusunda sürdürür. Türkiye’de başta Ermeniler olmak üzere tüm etnik unsurları derneğin amaçları doğrultusunda yönlendirmek, eğitmek ( kışkırtmak diye okuyabilirsiniz ) en önemli görevlerindendir. Hatta internet sitelerinde işi, Türkiye’deki Roman vatandaşları kışkırtmaya kadar götürmüşlerdir.

Bu siteye http://www.hyd.org.tr/ adresinden ulaşırsanız.İlişkide bulunulan örgütleri ve ülkenin hangi duyarlılıklarının kaşındığını görebilirsiniz.

HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ NEREDEN HANGİ PARALARLA BESLENİR?

1983 yılının sonlarında ABD kongresi onayı ile “Ulusal Demokrasi Fonu” (NED: National Endowment For Democracy) kuruldu. Bu tarihten itibaren CIA’nın ülkelerin karıştırılması operasyonlarında kullanılan birçok işlevi NED’e transfer edildi.

Avrupa’da yerleşik ve çoğu ABD tarafından beslenen “Sivil Toplum Örgütleri” de, NED’in Demokrasi yayma operasyonlarında yer almaktadırlar. Para kaynağı ABD hazinesidir. NED ise bu paranın kasasıdır.

Amaçları çok net ve açıktır.
Doğu Avrupa’yı, Afrika’yı, Asya’yı, Ortadoğu ve Okyanus devletlerini birlikte yeniden kolonileştirmek, doğal kaynakları ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER aracılığı ile yağmalamaktır. Ahmet İnsel’in de içinde bulunduğu Helsinki Yurttaşlar Derneği de bu amaçlar için para alıp kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir.

NED’DEN KAÇ YILINDA, HANGİ AMAÇLA, NE KADAR PARA ALDILAR?

YIL: 1997
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI:30.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Daha etkin sivil toplum için sivil girişimlere destek vermek ve birleştirici çabalar içine girmek. Eylemleri halka yaymak, yeni üyeler örgütlemek ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini eğitmek.

YIL:1997
PARAYI VEREN: Proje Karşılığı AB katkısı
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 81.330 EURO
VERİLİŞ AMACI: Proje; Yasama kararlarının verimliliği.

YIL:1998
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir.

YIL:1999
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir. vs…

YIL: 2000
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 45.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: İstanbul, Mersin ve Van’da STÖ’ler ve eylemciler şebekesi oluşturulacak. Bu şebeke, ifade özgürlüğünü engelleyen yasal engellerin kaldırılması, özgürce toplanma ve örgütlenme haklarını savunacaktır. ( BU İLLERE VE BUGÜNKÜ HAREKETLİLİĞE DİKKAT!…)

YIL: 2001
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Barışçı toplantı ve örgütlenme özgürlüğü hakları konusunda savunma, lobici ve kampanyacı sivil eylemcilerin çekirdek gurubunu eğitmek, bir basın toplantısı düzenleyerek 40 kadar basın mensubu, siyasetçi ve devlet görevlisini ağırlamak. Altı kentte 50 NGO’nun ihtiyaçlarını belirlemek.

YIL: 2002
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: 5 El kitabı yayınlayıp 20 kişiyi İstanbul’da Savunmanlık, lobicilik ve kampanyacılık konusunda eğitme çalışması yapmak.Bu 20 kişi 10 ayrı kentte 100 STÖ’nün elemanlarını eğitecektir. 40 siyasetçi, gazeteci ve devlet görevlisine kabul düzenlenecek. 1000 Adet haber bülteni basılıp postalanacaktır.

YIL: 2003
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Anayasa Reformu için milletvekillerine lobi yapmak, Bölgesel eğitim atölyeleri çalışmaları sürdürülecek, STÖ eğitim malzemeleri dağıtılacaktır.

Not; Rakamsal verilerde Mustafa Yıldırım’ın Sivil Örümceğin Ağında eserinden yararlanılmıştır.
Görüldüğü gibi ihanetin göbeğine oturan bu örgüte Sivil Toplum Kuruluşları üstü bir görev de biçilmiştir. Yardımlar 2003 yılından sonra da devam etmektedir.

Şimdi soruyoruz; Bu zat-ı muhteremlerden Türkiye’nin haklarını savunmaya yönelik bir açıklama bekleyebilir misiniz?

Nereden emir aldıklarını ve neyi, nasıl görme ve değerlendirme konusunda şartlandıklarını çoktan görmeniz gerekir idi.

Helsinki Yurttaşlar Derneği Kurucu Üyeleri

Adalet Ağaoğlu
Ahmet Fadıl Kocagöz
Ahmet İnsel
Ali Bulaç
Ayşe Buğra
Ayşe Silivri
Bülent Tanık
Bülent Tanör
Ceyda Can
Emil Galip Sandalcı
Ercan Karakaş
Esra Koç
Fikret Toksöz
Halil Berktay
Haluk Şahin
İlhan Tekeli
İştar Bedriye Gözaydın
Mahmut Ortakaya
Mehmet Ali Aslan
Mehmet Ali Birand
Mete Tunçay
Murat Belge
Murat Çelikkan
Murat Gültekingil
Murat Karayalçın
Murtaza Çelikel
Orhan Pamuk
Osman Kavala
Selim Ölçer
Sinan Gökçen
Süleyman Çelebi
Şerafettin Elçi
Şirin Tekeli
Şule Kut
Taciser Ulaş
Tarık Ziya Ekinci
Turgut Tarhanlı
Ümit Fırat
Ümit Kıvanç

Kaynak: www.yenidenergenekon.com

Ömer ÖZTÜRKMEN
NOT: BU YAZI ADD ISPARTA ŞÜBESİ TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞTİR.

BUNLARDA UTANMA DA YOK: ŞEHİT DİPLOMATIMIZI LİSTEYE YAZMIŞLAR!

“Ermenilerden özür diliyorum” kampanyasında büyük hata. Listede yer alan bir isim şaşkına çevirdi. Mesleği büyükelçi olarak kaydedilen İsmail Erez, 1975’te Ermeni teröristler tarafından öldürülen şehidimizdi.

“Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyası, bir skandala imza attı. Ermeni terörü örgütü tarafından 1975 yılında şehit edilen Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez’in ismi, kampanyaya destek verenler listesinde kullanıldı.
Gazeteci Ali Bayramoğlu, profesörler Baskın Oran ve Ahmet İnsel ve Dr. Cengiz Aktar’ın öncülüğünde başlatılan kampanyanın internet sitesinde, şehit İsmail Erez’in ismi de “büyükelçi” unvanı kullanılarak Paris’ten bir katılımcı olarak gösterildi. Peki Erez kimdi hatırlayalım:

İsmali Erez, bir resepsiyondan dönerken büyükelçiliğe 350-400 metre mesafe kala, otomobilinin yavaşladığı sırada 3 veya 4 kişiden oluşan Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı. Erez, kalbinden ve boynundan aldığı yaralarla şehit olurken, saldırıda Erez’in şoförü Talip Yener de şehit edildi.

İsmail Erez’in adının, Ermeni teröristlerce şehit edildikten tam 33 yıl sonra böyle bir kampanyada kimler tarafından kullanıldığı henüz bilinmiyor. Erez, Dışişleri Bakanlığı’nın teröre kurban verdiği dördüncü diplomat olmuştu. Dışişleri Bakanlığı’nda Erez’in ismini taşıyan bir de toplantı salonu bulunuyor. İsmail Erez’in adı çeşitli illerdeki okullar ile cadde ve sokaklarda da yaşatılıyor.
Kampanyaya katılmak için internet sitesine geçerli bir eposta adresi bilgisi ile bir mesaj yollamak gerekiyor. Katılımcı listesi dün itibarıyla 13 bin kişiyi geçti. Ancak, bu isimlerden ne kadarının sahte katılımcı olduğu belli değil. Kampanya katılımcıları arasında Temel İskit ve Ünal Ünsal gibi emekli büyükelçilerin de imzaları bulunuyor.
Örgütü Taşnaklar kurdu
“Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” adlı terör grubu Taşnaklar tarafından kuruldu. Örgütün adı daha sonra “Ermeni Devrimci Ordusu” şeklinde değiştirildi. Bu grubun bütün cinayetleri ve bombalama olayları Taşnaklar tarafından planlandı.
Bu terör örgütünün ASALA’dan farkı, ASALA terör eylemlerinde Türk veya başka ülkelerin vatandaşları arasında ayrım gözetmezken Taşnak ve ona bağlı terör grupları, hedef olarak yalnız Türkleri, Türk vatandaşlarını, Türk temsilcilerini seçtiler.
ASALA ismi, Erez cinayetinde henüz duyulmamıştı. 16 Şubat 1976’da Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar Cirit’in öldürülmesi ile ASALA terör örgütü isimini duyurdu. Duyurudan sonra değişti KampanyanIn internet sitesinde isimleri sahte şekilde yer alan vatandaşların suç duyurularının ardından “ozurdiliyoruz.com” sitesinden, “Katılanlar” ve “Katılmak için tıklayın” bölümleri çıkarıldı. Şu anda sayfada, sadece destek verenlerin katılımcı sayısı görünüyor. Ancak, katılımcıların isimlerine ulaşılamıyor.
PUSUYA DÜŞÜRÜLDÜ
Büyükelçi İsmail Erez, Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil’in bir suikast sonucu şehit olmasından iki gün sonra, 24 Ekim 1975’te pusuya düşürülerek şehit edilmişti. Saldırıda Erez’in şoförü Talip Yener de şehit oldu Katliamların 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından gerçekleşmesi nedeniyle, önce faillerin Rum teröristler olduğu zannedildi. Ancak, saldırıyı “Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” adlı örgüt üstlendi. Türkiye, 1976’daki üçüncü suikastta ASALA terör örgütü ile tanıştı. Saldırı gazetelere böyle yansımıştı. Kampanya yorumları Gül’ü üzdüCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir grup akademisyenin başlattığı ‘Ermenilerden özür diliyoruz’ kampanyasına yönelik açıklamalarının ardından yapılan yorumlar Köşk’ün tepkisine yol açtı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi dün konuya ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, “Cumhurbaşkanımız, konuyla ilgili görüşlerinin bilinmesine rağmen, konunun küçük siyasi hesaplarla çarpıtılmakta olmasından üzüntü duymuşlardır’’ denildi.
“Ermeni misin?” diye sorarlar
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman önceki gün büyük tepki çeken açıklamalarının ardından dün de “Ermenilerin soykırım suçu işlediğimize dair savını haklı bulanlara, destekleyenlere, hoş görenlere, ‘Sen Ermeni misin?’ diye sorarlar. Cumhurbaşkanı da olsa sorarlar” dedi.Arıtman açıklamasında, “Bir grup aymaz tarafından milletimize büyük bir haksızlık yapılarak hakaret ediliyor” ifadesini kullandı. (Sevil KÜÇÜKKOŞUM / Akşam)

Abdullah Gül destekli “Özür diliyorum” imzacıları, emperyalistlerin “bellek çalışması” dedikleri işi yapıyorlar!

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, 18 Aralık 2008 tarihinde Ankara'da bir basın toplantısı yaparak, "Özür" kampanyası ve buna Abdullah Gül'ün desteğini değerlendirdi. Gültekin'in açıklaması özetle şöyle;

Fransa’nın Yerel Yönetimlerden Sorumlu Bakanı Alain Marleix, 3 Aralık 2008 tarihinde Hükümeti adına, Ermeni sorunu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti üzerinden Türkiye bir 'bellek çalışması' yapmaya başladı. Bunun cesaretlendirilmesi gerekir” dedi.
Son günlerde bir grup öğretim üyesi ve Sorosçu aydının başlattığı “Özür diliyorum” kampanyasının gerçekte ne olduğu, bu açıklamayla ortaya çıkmış oluyor. Bu kampanyanın arkasında doğrudan doğruya emperyalistler bulunmaktadır.
Yüzyıl önce ülkemizin parçalanması ve sömürgeleştirilmesinde, Ermeni sorununu bir araç olarak kullanmak isteyenler, bugün aynı amaçla yeniden sahne almışlardır.
Tarihi gerçekler ters yüz edilmektedir. Amaç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “soykırımlar üzerinde kurulmuş gayrı meşru bir devlet olduğu” yönünde dünya kamuoyunu oluşturmak, Türk milletinin ise kendini savunma iradesini kırarak emperyalist planları yeniden hayata geçirmenin yolunu açmaktır.
VATANIMIZI SAVUNDUK
Birinci Dünya Savaşı, emperyalistler arası bir paylaşım savaşıydı. En önemli amaçlarından biri de henüz sömürgeleşmemiş Osmanlı topraklarının sömürgeleştirilmesiydi.
Emperyalistler dört bir yandan işgale giriştikleri Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlık milletleri kışkırtarak isyan ettirdiler ve böylece Osmanlı Ordusu’nu arkadan vurdular.
Türk Milleti ise emperyalistlere ve onlarla işbirliği yapanlara karşı vatanını savundu.
Emperyalizme karşı mazlum milletlerin tarihteki ilk Kurtuluş Savaşı’nı verdi.
İşte emperyalistlerin “Soykırım” diye mahkum etmeye çalıştıkları, bu Kurtuluş Savaşı’dır.
ERMENİSTAN BAŞBAKANI KAÇAZNUNİ TÜRKLERDEN ÖZÜR DİLEDİ
Kurtuluş Savaşı’mız emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yenilgisiyle 1922 yılında sonuçlandı. Bütün Dünya, emperyalistler ve onlarla işbirliği yapan Ermeniler de dahil olmak üzere herkes, Türklerin vatanlarını savunduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı.
Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı ve Taşnaksutyun Partisi’nin yöneticilerinden Ovannes Kaçaznuni 1923 yılında Partisi’nin Bükreş’te toplanan Yurtdışı Konferansına sunduğu Rapor’da şunları yazdı:
‘1914 Kışı ve 1915 yılının Bahar aylarında kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık… Gönüllü birlikler oluşturduk ve Türkler daha savaş konusunda tarafsız konumda iken onlara karşı askeri operasyonlara giriştik.
‘Aklımız dumanlanmıştı… Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükümeti’nin (Güney Kafkasya Ermenistan’ı ile Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinden oluşan) Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik….
‘1915 Yaz ve Sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu göçe (tehcir) tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu…
‘Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem, en kesin ve en uygun bir yöntemdi…
‘Kendimiz dışında bir suçlu aramayalım…
‘Taşnaksutyun’un artık yapacak bir şeyi kalmadı… İntihar etmeyi öneriyorum.’
(Ovannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok. Kaynak Yayınları. 1.b. Kasım 2005)
Tarihi gerçek budur.
Ama emperyalistler emperyalistliklerinden; işbirlikçiler ise hainliklerinden vazgeçmiyorlar.
Şimdi, o eski emellerini gerçekleştirmek açısından koşulların uygun olduğunu düşünüyorlar.
EMPERYALİSTLERİN TALİMATIYLA YAPILAN BELLEK ÇALIŞMASI
Abdullah Gül, boylu boyunca Sorosçu imzacıların arkasındadır. Yaptığı açıklamaya bakalım:
“Türkiye, görüşlerin açıkça ifade edilebildiği bir ülke. Herkes görüşlerini açıkça ortaya koyuyor… Sorunların, problemlerin olduğu komşularımızla sorunları konuşarak çözmek kararlılığındayız, bu mümkün. Problemlerin devam etmesinin kimseye bir yararı yok.”
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatın söylediklerine bakınız. Sorunu ortaya çıkaran kim?Kars ve Lozan Antlaşmaları ile çözülmüş olan ve daha da önemlisi sorunun tarafı olan Ermenilerin o zaman özür dilemesi ile çözülmüş bir olayı, aradan 60 yıl geçtikten sonra gündeme getiren kim?
Tarihi gerçekleri tartışmayı ret ederek, “soykırım yaptınız” dayatmasında bulunanlar kim?
“Biz soykırım yapmadık vatanımızı savunduk” diyen Doğu Perinçek’i, Yurtdışı Temsilcimiz Ali Mercan’ı ve Bern ADD Başkanı Ethem Kayalı ile Zürih ADD Başkanı Hasan Kemahlı’yı hapis cezasına çarptıran kim?
Türklerin görüşlerini ifade etmelerini, Lozan’da, Berlin’de, Paris’te, Brüksel’de ve Hollanda’da engellemek için çırpınanlar kimdi?
Bütün bu soruların cevabı emperyalistler ve işbirlikçileridir.
Ermeni sorunu konusunda gerçekleri dile getirdiği için bugün komplolarla içeri atılanlar da Doğu Perinçek ve arkadaşlarıdır.
Öte yandan, hainlerin Türkiye’de; “Türkler soykırım yaptı” tezini sonuna kadar özgürce savundukları da bir gerçektir.
Abdullah Gül ise “sorunların devam etmesinin bize bir yararı yok” diyor ve “fikir özgürlüğü” adına “sorunu yaratanları” destekliyor.
Çünkü Fransız Bakan’ın da ifade ettiği gibi O da; Soros imzacıları da; Türk Milletine yönelik bir “Bellek çalışması” yapıyorlar.
Talimat, emperyalistler adına Fransız Bakan’dan; para, Soros’tan; uygulama, işbirlikçilerden; koruma, Çankaya’yı işgal etmiş olan Zat’tan.
İşte Türk Milleti’ne karşı sahnelenen oyun budur.

CENGİZ AKTAR'IN SAYGISIZLIĞI


Adı Cengiz Aktar.

Sık sık televizyonlarda boy gösterir.

Özellikle kesintisiz AB savunuculuğuyla bilinir. Aynen bir dönem "Mustafa Kemal eşkıyadır. Onların peşinden gidilmez. Oysa Avrupa bize medeniyet getirecek" diye hönküren mütareke basını gibi savunuları vardır.

Perşembe akşamı 32. Gün'de bir kez daha izledim. Özürcüler Oral Çalışlar ve ASALA tarafından katledilen şehit diplomat arkadaşlarını hafızasından silerek imza atan eski diplomat (!) Temel İskit ile birlikte kendilerini savunuyordu. Karşılarında da değerli diplomat Şükrü Elekdağ ve ismini hatırlayamadığım, ama vatansever bir eski diplomatımız vardı. Tartışma sırasında özellikle Elekdağ konuşurken, Çalışlar ve İskit saygılı bir şekilde dinlediler. Derler ya yiğidi öldür hakkını ver diye. Yiğit değiller ama yine de bunu yaptılar. Takdir ettim.

Ama arada sırada Elekdağ konuşurken kameralar Aktar'ı gösteriyordu.

İlk defa bir televizyon programında bu kadar laubali mimikler gördüm.

Karşısındaki adam 1924 doğumlu ve ister beğensin ister beğenmesin, yıllarını Türk Dışişleri'nde geçirmiş, Türkiye'yi yurtdışında iyi veya kötü temsil etmiş, Türkiye'nin Vaşington Büyükelçiliği görevini yapmış, 22 Temmuz seçimlerinden sonra da Meclis'in açılışını, yaşı dolayısıyla Meclis Başkanlığı görevi verilerek gerçekleştirmiş Şükrü Elekdağ.

1955 doğumlu olan Aktar, hadi görevine saygı duymasa bile yaşı gereği Elekdağ'ı efendi gibi dinlemesi gerekirdi.

Ama Türk Milleti'nden kopuk olduğunu orada bile belli etti. Mimiklerle aşağılar gibi hareketler ediyor, dinlemiyor, elleriyle kollarıyla hareketler yapıyor, samimi olmayan gülücükler atıyordu.

Bu benim çok zoruma gitti.

Dediğim gibi, Çalışlar ve İskit'e fikirleri dolayısıyla tepkiliyim. Ama Aktar'a ayrıca bir de insanlık, saygı notu vermek gerekiyor sanırım.

İnsanları aşağılamayı adet haline getirenlerin, kendi milletlerini aşağılaması kadar doğal birşey yok.

18 Aralık 2008 Perşembe

ÖZÜR'CÜLERE TEPKİ ÇIĞ GİBİ


Dışişleri Bakanı iken ABD ile gizli anlaşma yaptığını itiraf eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de desteklediği "Özür Diliyoruz" kampanyacılarına tepkiler çığ gibi büyüyor. Yaşanan olayları bir yurt savunması olarak değerlendiren bir grup tarafından yeni bir site oluşturuldu. http://www.ozurdileme.com/ adresinden yayın yapan sitede, yaşananların soykırım olarak değerlendirilemeyeceği belirtilerek, imza kampanyası başlatıldı. Sitede şu ana kadar 7206 kişi elektronik olarak, kamyanyaya katıldı. Sitede imzaya açılan metin şöyle:


Soykırım yapmadık, vatan savunduk.. özür dilemiyoruz...

Kendilerini "aydın” olarak niteleyen ancak kesinlikle Türk bayrağının dalgalandığı bütün yurt topraklarında yaşayan hiçbir insanımızı temsil etmeyen bu şahısların “Özür Diliyoruz” adı altında başlattığı kampanyayı nefretle kınıyoruz.

Tarihsel belgeler ortadadır;

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını paylaşım savaşıdır.
Bu savaşta, yüzlerce yıl Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkesler ile kardeşçe yaşayan Ermeni halkı, 1830’lu yıllardan itibaren topraklarımıza giriş yapan Amerikan misyonerleri tarafından kışkırtılmıştır.

Bazı Ermeniler, Çarlık Rusyası, Fransa ve diğer emperyalist güçlerle birlikte hareket etmiş, çeteler oluşturmuş ve Anadolu’da yıllarca kardeşçe yaşadıkları Türkleri kırıma uğratmıştır.
Ermeni Taşnak Partisi lideri ve bağımsız Ermenistan'ın (1918-19) ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni bile 1923 Parti Kongresi'ne sunduğu ve daha sonra kitap halinde yayımlanan raporunda geçmişin şu özeleştirisini yaparak 1914-1923 yılları arasındaki süreci savaş hali diye tanımlar ve şu tespitleri yapar: "Türklere karşı milis birlikleri oluşturulması ve Rusya'ya koşulsuz bağlılık gösterilmesi hatadır... Osmanlı yönetimi zorunlu göç kararını savunma güdüsüyle almıştır..."

Arşivlerde, Çarlık Rusya’sı destekli Ermeni çetelerinin 525 bin Türk’ü katlettiği belgelenmiştir.
Hal böyleyken, İttihat ve Terakki yönetimi, 1915’te vatan savunması için, cephe gerisini garantiye almak için Ermenilerin tehciri yönünde bir karar almıştır. Bu süreçte karşılıklı kırımlar olmuştur. Ancak bu asla ve asla bir soykırım değildir.

Bu tartışma tarihi değil, siyasidir. Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi’nde ve daha birçok emperyalist ülkenin parlamentolarındaki tasarılarda “1915-1923” tarihleri arasında “sözde Ermeni soykırımı yapıldığı” iddia edilmiştir. Bu tarihler bile bu kararın siyasi olduğunu kanıtlamaktadır.

Kurtuluş Savaşımızı “Soykırım”, Türkiye Cumhuriyeti’ni “Soykırım üzerine kurulmuş bir devlet”, başta Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın önder kadrolarını da “soykırımcı” ilan edeceklerdir.

Atalarımız (ne Osmanlı yönetimindeki İttihat ve Terakki yöneticileri ne de başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere liderlerimiz) soykırımcı değil, vatan savunması yapan bağımsızlık savaşçılarıydı. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Bu oyunu bozacağız.

Biz, Türk Milleti olarak ÖZÜR DİLEMİYORUZ. Yüzlerce yıldır bulunduğumuz coğrafyada kardeş halkları birbirine düşüren emperyalistlere, başta Mehmetçiklerimizin kanları olmak üzere, dökülmesinde payları bulundukları her damla kan için özür diletmeye Türk Milleti ve gençliği olarak YEMİN EDİYORUZ.

16 Aralık 2008 Salı

TÜMÖD'DEN "ÖZÜR DİLİYORUZ"CULARA SERT TEPKİ

Başta ikinci cumhuriyetçiler, kürtçü bölücüler, emperyalist işbirlikçilerinin başlattığı "Özür Diliyoruz" kampanyasına bir tepki de Tüm Öğretim Elemanları Derneği (TÜMÖD)'nden geldi. TÜMÖD Genel Başkanı Prof. Dr. Alpaslan Işıklı ve Genel Sekreteri Suay Karaman imzasıyla yapılan açıklamada, kampanyanın sorumlularını, "emperyalizmi aklamaya çalışan yerli işbirlikçiler" olarak niteledi. Açıklamada şunlar belirtildi:

"Türkler ve Ermeniler, yeryüzü tarihinde ender görülen bir gerçeği hayata geçirmişler; ayrı dinden ve ayrı etnik kökenden olmalarına karşın, aralarında yüzyıllardır süren bir kardeşliğin unutulmaz örneklerini vermişler ve vermektedirler.
Ne var ki emperyalizm, kanlı tırnaklarını bu topraklara yönelttiği her dönemde, ilk iş olarak bu iki topluluk arasına düşmanlık tohumları ekme çabasına girişmiştir.
Dün paramparça etmek amacıyla üzerine yürüdükleri Osmanlı'yı sırtından hançerlemek için bir kısım hain Ermenileri kullanmayı başaran emperyalist güçler, bu yüzden doğan acı olayların baş sorumlusudur.
Cumhuriyet'in kurulmasından sonraki dönemde onarılan Türk-Ermeni ilişkileri, yine emperyalizmin besleyip büyüttüğü ASALA katillerinin cinayetleri yüzünden ağır yaralar almıştır.
Bütün bu olup bitenlerin sorumluluğunu Türk halkının sırtına yüklemek gayreti içinde olanlar, aslında emperyalizmi aklayabileceklerini sanan zavallı yerli işbirlikçileridir. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, emperyalizmin çirkinliğini gizlemeleri mümkün olamayacaktır."

15 Aralık 2008 Pazartesi

İŞTE IRAKLI GAZETECİ ZEYDİ'NİN AYAKKABI AÇILIMI

- Bush, işgal ettirdiği İslam alemine atığı bir taşla iki kuşu vuruken (Mezhep kavgası, iç çatışma, Kürt sorunu) Zeyd iki taşla bir Bush'u vuramadı...
- Suudi Arabistan'da Irak'ın "14 Aralığı uluslararası ayakkabı günü" ilan etmeyi düşündüğü yolundaki mesajlar yayılmaya başladı.
- Bence ayakkabılarını bağdat sıcağında 5-6 gün ayaklarından çıkarmadan atsaydı daha etkili olurdu.Bide yüzüne gelseydi keşke. (İzzet Hakkı)
- Eskiden atarilerde ördek avlama oyunu vardı. vuramayınca bi köpek çıkıp gülüyodu. bi an o geldi aklıma. e tabi elin ırağında nerde bulucan atariyi. (Muzaffer Sağlık)
- Zeydi, ayakkabbılarını Bush kendisine doğru bakarken atıyor. Oysa video dikkatlice izlendiğinde, ayakkabı atımından iki saniye önce Bush, Maliki ile kürsüde konuşuyor. Zeyd eylemini bu esnada gerçekleştirsi ilk ayakkabının Bush'un sağ kulağının tozuna inmesi hiçten değil... Ne de olsa Müslüman. Bırakın savaşı, eylem bile olsa düşmanını arkasından vurmayı züll addediyor... (Yusuf Zülküfoğlu)
- Bence bush anteremanlıymış baksanıza arka arkaya gelen taşlara nasılda refleks gösterdi.. bence bekliyodu çünkü hakettiğini biliyoo. (Bir Dost)
- Artık gazetecilikte yeni bir tarz açıldı. Eski gazetecilerin "pabucu" dama ya da Bush'a! Adam en azından ayakkabısını atmış, "Demokrasi getirdik" diye çamur atmamış ya! (Mehmet Ulutürk)

TÜRKLER'E KÜFÜR EDEN GRUP ERMENİSTAN'IN ADAYI

İNTERNETHABER

Nur Akman

Türkiye -Ermenistan milli maçıyla gelen "barış" rüzgarları Eurovisionla yeniden bozulacağa benziyor. Çünkü Ermenistan'ı bu sene Eurovision'da temsil edecek grubun Türk düşmanı "System of a Down" olduğu Agos Gazetisi tarafından doğrulandı. Grubun Rusya'da yapılacak yarışmaya katılmak için tek bir şartı var. Şarkılarında sözde Ermeni soykırımını işlemek...

HER KONSERDE TÜRKİYE'YE KÜFÜR

1995 yılında ABD'de kurulan 4 kişilik grubun solisti Tankyan, Lübnan doğumlu bir Ermeni. Tankyan Eurovision şarkı yarışmasını sözde soykırımı dünyaya duyurmak için mükemmel bir fırsat olarak görüyor. Grup sadece soykırımı desteklemekle kalmıyor, bu işi ırkçılığa kadar vardırıyor ve hemen her konserinde "F..k the Turk" diye bağırıyor.

SÖZDE SOYKIRIMI FİLM YAPTILAR

Irkçı grup eylemlerini sadece müzikle sınırlı değil. ABD yönetiminin soykırımı tanıması için Kongre'ye kadar gidip lobi yaptılar.
"Screamers" isimli filmleri 8 Aralık'ta ABD'de Los Angeles'ta gösterime girdi. Filmin konusu yine sözde soykırım. Kampanyalarının başlığı ise "Türkiye soykırımı kabul et"

ARTO TUNÇBOYACIYAN'LA ÇALIŞTILAR

Türk müziğinin önemli isimlerinden Onno Tunç'un kardeşi, besteci ve aranjör Arto Tunçboyacıyan da "Sytem of a Down" grubuyla ikinci albümünde çalışmıştı.

TÜRKİYE'DEN ERMENİSTAN'A 12 PUAN

Türkiye, Ermenistan'a, 2006 yılında 10, 2007 yılında 12, 2008 yılında ise 10 puan vermişti.
changeTarget(document.getElementById("news_content"))

CESUR YÜREK


İŞTE IRAK'IN HASAN TAHSİN'İ...

MESLEKTAŞ OLARAK GURUR DUYULACAK İNSAN...

KİMBİLİR ŞİMDİ CIA HAPİSHANELERİNE GÖNDERİLMİŞTİR...

ÇÜNKÜ IRAK'TA DA DAMAT FERİT'LER VAR ŞU ANDA.

ANCAK DIŞARDA IRAK SOKAKLARINI, DAĞLARINI EMPERYALİSTLERE ZINDAN EDEN HALKI GİBİ, BAĞIMSIZLIK YUMRUĞUNU HAVAYA KALDIRMIŞTIR.

IRAK'IN TEK EKSİĞİ, ONLARI BİRLEŞTİRECEK, İLERLETECEK ATATÜRK GİBİ BİR LİDERDİR. (ASLINDA BİZİM DE EKSİĞİMİZ O)

O GÜN DE GELECEKTİR VE BU KAHRAMANIN VE IRAK HALKININ YÜREKLİLİĞİ ÖDÜLÜNÜ BULACAKTIR.

SELAM SANA CESUR YÜREK

SELAM SİZE CESUR IRAK HALKI...

KRAVATLI AKBABALAR VE İŞBİRLİKÇİLERİ


Hasan DEMİR


Yıl 1994. Sudan’da Kevin Carter’a Pulitzer Ödülü’nü kazandıran o fotoğraf hâlâ hafızalarınızdadır sanırım.

Kara ve kuru bir çocuk açlıktan ölmek üzeredir.

Başında bir akbaba bekler:

“- Ölse de yesem!”

Çocuk ölecek, akbaba çocuğu yiyecek, fotoğrafı çeken Kevin Carter ise bu sahneyi düşüne düşüne çıldıracaktır.

***

Açlık bitmedi.

Dün köle olarak satılan ve Amerikalıların çiftliklerinde kırbaç zoruyla boğaz tokluğuna çalıştırılan Afrikalılar bugün hâlâ bir deri bir kemik, ölümü bekliyor.

Başlarında akbabalar.

Uluslararası Yardım Örgütü, Dünya Gıda Günü vesilesiyle yayımladığı raporda, Afrika Boynuzu’ndaki 17 milyon kişinin “açlığın pençesinde” olduğunu cümle âleme duyurdu.

Somali açlıktan ölüyor.

Etiyopya açlıktan ölüyor.

Bu ülkeleri ve dünyanın dört bir yanındaki açları bir yudum su, bir avuç pirince muhtaç bırakan ise, dünün köle tüccarı, bugünün kravatlı akbabaları.

***

Evet, açlığın sebebi, Batı’nın kravatlı akbabaları.

Guatemala’da buğday fiyatları yüzde 300, Kamboçya ve Filipinlerde pirinç fiyatları yüzde 200 arttı ise, sebebi, “Küresel Ekonomi” denen şey değildir de nedir.

1970’li yıllarda Somali, Bangladeş, Peru, Ruanda ve Bolivya gibi ülkeler ürettikleriyle “Kendine yeter” halde iken, uygulanan IMF programlarıyla bir avuç pirinç, bir ölçek buğdaya muhtaç bırakıldılarsa, suçlu ortada değil mi!

Dahası var...

Bu yıl Afrika Boynuzu’ndaki açlıktan ölümleri önlemek için milyar dolarlar değil, birkaç yüz milyon dolar yetiyor da, artıyor bile...

Ama o birkaç yüz milyon dolar bir türlü denkleştirilemiyor.

Niye?

Çünkü onlar “siyah”.

Onlar insan bile sayılmaz.

Onlar “akbaba yemi!”

***
Milyonlarca Afrikalının açlıktan ölmemesi için birkaç yüz milyonu denkleştiremeyen dünyada, öyle bir gelir dağılımı var ki, üzerine döksen, vicdanlar kudurur.
Avrupalı ve Amerikalıların yüzde 20’si dünya gelirinin yüzde 80’inden fazlasını cebe indiriyor.

Bu tüketimde de böyle, ama dünya nüfusunun yüzde yirmisi ise, dünyada bir yıl içersinde üretilen mal ve hizmetlerin ancak yüzde birine mahkûm edilmiş bulunuyor.

Reva mı bu!

Denebilir ki:

"- Ya Avrupa ve Amerikalılar akıllı ve çalışkan, ötekiler akılsız ve tembel ise!”

İşte “ırkçılık” diye buna denir.

Ve onlar “ırkçı” dır.

Öyle oldukları için kendilerine her yol mübah, her gelir helâldir...

***

Hayır, iftira atmıyoruz..

Gerçeği söylüyoruz.

Gazetelerde okudunuz, Wall Street’te 50 yıldır brokerlik yapah Nasdaq’ın eski başkanı Bernard L. Madoff yatırımcılarını tam 50 milyar dolar dolandırmış...

50 milyar dolar ne demek!

Afrika Boynuzu’ndaki milyonlarca insanın açlıktan ölmemesi için birkaç yüz milyon dolar bulamayan Batı’da bir kişi, tek başına 50 milyar dolar cebe indiriyor da, kimsenin ruhu duymuyor...

Bu 50 milyar dolar...

Afrika’daki bütün açlıklarının sonu olur, sonu.

***

Nasdaq eski Başkanı’nın 50 milyar dolarlık vurgununu mumla aratan bir başka vurgun ise Lehman Borthers Inc. vurgunu.Lehman Borthers Inc., Merkezi New York’ta bulunan bir Yatırım Bankası.

Şu anda “iflas etmiş” bir kurum.

Lâkin bu banka, iflastan hemen önce...

Tam 400 milyar doları..

Elektronik ortamda İsrail’e aktarmış...

Unutmadan söyleyelim...

Nasdaq’ın kurucusu ve eski patronu da, Lehman Borthers’ın kurucu ve batış ânındaki yöneticileri, tesadüfe bakınız ki, Yahudi.

***

Bir yanda akbaba, “Açlıktan ölse de, yesem!” diye Afrikalı çocuğun başında bekleyecek, diğer yanda birileri tek başına 50 milyar dolar çarpacak; 400 milyar doları İsrail’e aktaracak...

Deniyor ki...

“- İsrail’den 400 milyar doları geri alamayız!”

“- Niye?”

“- Çünkü İsrail bankacılık mevzuatı buna müsait değil...”

Senin “mevzuatına” tüküreyim...

O parayı zimmetine geçiren İran olsaydı, hâli n’olurdu. Türkiye olsaydı, bırakınız Türkiye’yi, Almanya olsaydı, Almanya’nın hâli n’olurdu...

Bu mu “evrensel değer” !

Bu mu “globalizm”..

Bu mu, Hüseyin Obama!..

Hayır, bunların cümlesi, kravatlı akbaba..

Onlarla işbirliği yapanlar da, Afrikalı çocuğun son nefesini bekleyen akbaba!

YENİÇAĞ, 15 Aralık 2008

14 Aralık 2008 Pazar

EMİN ÇÖLAŞAN: EMNİYET'TEKİ FETHULLAHÇI ÖRGÜTLENME TSK'YA KARŞI SİLAHLI GÜÇ OLUŞTURMAK

Ergenekon tertibiyle birlikte yüksek sesle konuşulmaya başlayan Emniyet ve Yargı içindeki Fethullahçı yapılanmayı usta gazeteci Emin Çölaşan’la konuştuk... Çölaşan, tertibin içinde yer alanlar, medyanın tertipteki rölü, tertibin amacı ve kimlere karşı yürütüldüğünü Ulusal Kanal'a değerlendirdi.
Usta gazeteci Emin Çölaşan’la “Ergenekon” tertibi ve Fethullahçı Gladyo’yu konuştuk. Çölaşan tertibi şöyle tanımlıyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ve ulusalcı güçleri yıpratmak için yapılan bir tezgah. Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk’un gözaltına alındığı o geceden sonra operasyonları fiyaskoyla sonuçlandı.”

Çölaşan, Fethullah Gülen’i ise “Amerika’nın Ilımlı İslam Projesi’ne hizmet eden şeyh” olarak değerlendiriyor.

ULUSAL KANAL: 90’lı yıllardan sonra Emniyet ve Yargı içinde başlayan Fethullahçı örgütlenme, Ergenekon denilen oprasyonla yüksek sesle konuşulmaya başlandı. Bu yapılanma nasıl oluştu, nerelere nüfuz etti?

EMİN ÇÖLAŞAN: Fethullahçı örgütlenmeye bakmadan önce Fethullah Gülen’in kim olduğunu irdelemek gerekir. Bu adam kime hizmet ediyor, Amerika’ya neden bu kadar göbekten bağlı, Amerika karşılığında Fethullah’a ne veriyor, bunları düşünmek gerekiyor. Fethullah Gülen uzun yıllardır Amerika’ya sığınmış olan bir cemaat lideri. Arkasında korkunç bir siyasi ve para gücü var. Bu gücü arkasına alan Gülen, Türkiye’ye egemen olmak istiyor. Peki her yerde örgütlenmiş bu yapı neye hizmet ediyor? Tabii ki Amerika’nın Ilımlı İslam Projesine.
Hükümet ve medyayı kullanıyor. Zaman gazetesi Türkiye’de 861 bin adet satıyor. Ama baktığımızda bayii satışı 26 bin. Peki geri kalan sayı, 835 bin kişiye abone sistemiyle bedava dağıtılıyor. Kamu kuruluşlarına, devlet dairelerine, buna yargı dahil, bedava Zaman gazetesi veriliyor. Okullar açıyor… Buna da çok yüklü miktarda kaynak gerekir. Peki bu kadar parayı nerden buluyor? Ben bunu Maliye Bakanı’na defalarca sordum ama hiç ses çıkmadı. Bunu Cumhuriyet veya Aydınlık yapsaydı Maliye hemen araştırırdı. Hükümet bunlarla içiçe olduğu için Zaman gazetesine herhangi bir işlem yapılmıyor.
İkinci olarak bu adam neden Türkiye’ye gelemiyor? Çünkü korkuyor. Sağlık sorunları var deniyor ama Amerikan medyasının karşısına çıkıyor, toplantılara katılıyor. Sağlığı Amerika’da yaşamaya uygun da Türkiye’de mi değil? İşte bunu cemaatin içinde yer alan gençler sogulamalı.
Fethullah’ın bir diğer görevi ise devletin içine sızmak, her yerde olmaya çalışıyor ancak en etkili alanları Emniyet teşkilatı.

ULUSAL KANAL: Neden Emniyet teşkilatı?

EMİN ÇÖLAŞAN: Asker içine sızmaya çalışıyorlar ancak asker bunları gördüğünde kulağından tutup ihraç ediyor. Onun için en uygun yeri Emniyet olarak görüyorlar. Buraya sızmak önemli bir olaydır. Bir de çok önemli bir iddia var. Emniyet içindeki bu örgütlenmenin TSK’ya karşı bir yapılanma olduğu iddiası. Bu, mantıktan uzak bir iddia değil. Yani kendilerinden olmayan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı, kendine bağlı, biat etmiş bir silahlı güç oluşturuyorlar.

“ERGENEKON AKP’NİN TERTİBİDİR, BİRŞEY ÇIKMAYACAĞINDAN ADIM KADAR EMİNİM”

ULUSAL KANAL: Ergenekon adı verilen bir operasyon yapıldı ve gazeteciler, siyasetçiler, üniversite öğretim görevlileri tutuklandı. Peki operasyonla yapılmak istenen neydi?

EMİN ÇÖLAŞAN: Bu olay tabii ki TSK ve ulusalcı güçleri yıpratmak için yapılan bir tezgâh. Atatürk milliyetçisi olan, ABD ve AB emperyalizmine karşı olan, ülkesini savunan insanları ve kurumları yıpratmak için hayali bir örgüt kurdular, piyasaya sürdüler, adına da Ergenekon dediler. Bu operasyonda 47 kişi tutuklandı. Bunlar emekli general, gazeteciler, yazarlar, üniversite hocaları, parti liderleri… Bunlar darbe yapacaklarmış! Bunu hangi mantık kabul eder? Doğu Perinçek ve İlhan Selçuk’un gözaltına alındığı o geceden sonra operasyonları fiyaskoyla sonuçlandı. Bu kepazeliğe Türk milleti de tanık oldu.

ULUSAL KANAL: 11 aydır iddianamesinin hazırlanmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

EMİN ÇÖLAŞAN: Baskı unsurunun insanlar üzerinde devam etmesi için iddianameyi hazırlamıyorlar. Çünkü iddianame yazılmadığı sürece bunların medyasının eline koz veriliyor. Bu insanlar suçlu ise iddianame nerde arkadaş? 10 ay olmuş, bunca insan tutuklu, iddianame hazır olmaz mı? İnsan hakları diye feryat eden AKP medyası şimdi nerde? İddia ediyorum tutuklu bir çok kişi ilk duruşmada tahliye edilecek.
Mesela Tuncay Güney diye saçma sapan bir adam var. Bu adamın iddialarını bakılarak Doğu Perinçek tutuklanıyor. Perinçek’in sorgusuna baktığımızda bir tane tutarlı soru yok. Çünkü ortada şuç yok. Bu operasyon AKP’nin bir tertibidir ve bundan hiç birşey çıkmayacağına adım kadar eminim. Bu insanları kandırmak için üretilen sahte bir oyundur.


ERDOĞAN YÜCE DİVANDA YARGILANACAK ŞUÇLAR İŞLİYOR

ULUSAL KANAL: Özellikle operasyondan sonra yapılan haberlere bakıldığında medyanın tutumunu nasıl buluyorsunuz?

EMİN ÇÖLAŞAN: Medyayı üçe ayırmak gerekiyor. İslamcı ve AKP’nin yayın organları. Doğan ve Aşkam grubu, birde ulusalcı medya. İslamcı kesim tertibe başından beri destek verdi. Bunlar Zaman, Yeni Şafak, Star, Taraf, Vakit, Bugün, Sabah… Bunlar tam anlamıyla AKP’nin hizmetindeki kuruluşlar. Polisler sızdırdı, bunlar palavra ve yalanları yayınladı. İslamcı medya AKP’ye karşı ne eleştiri yapar, ne de kötüye gidişi irdeler.
İkincisi Doğan grubu. Türkiye’de medya sektörünün yüzde 35’i bu gruba ait. AKP iktidarıyla Doğan grubu da korktu. Çünkü Aydın Doğan’ın devletle birçok işi var. Akşam grubu büyük patron Mehmet Emin Karamehmet de bu işlerin üzerine gidemedi. O da çekindi.
Bunların dışında hükümeti eleştirme yürekliliğini gösteren medya organlarına bakıldığında, Cumhuriyet, Sözcü , Yeniçağ, Aydınlık dergisi, Ulusal Kanal, Kanal B, ART… Bir elin parmaklarını geçmiyor. Bu Türk medyası için çok acı bir olaydır.
Ben Hürriyet’in en çok okunan yazarı olduğum halde kovuldum. Neden, çünkü AKP’yi eleştiriyordum.

ULUSAL KANAL: ATV-Sabah grubunun satışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

EMİN ÇÖLAŞAN: Sabah-Atv, AKP’nin Çalık grubuna hediyesidir. İhale için 3 grup teklif aldı. Ancak diğer iki gruba “siz bu ihaleye girmeyin” dediler. Bakın ihaleyi alan şirketin parası yok ama Hükümet’in emri ile devlet bankalarından krediler veriliyor. İşte ileride Yüce Divan’da ve Ağır Ceza mahkemelerinde hesabı sorulacak bir olay. AKP’nin adamı olan Ahmet Çalık, devletin 750 milyon dolar parasıyla Atv-Sabah’ı satın aldı. Türkiye’de bunun hesabı sorulmazsa neyin hesabı sorulur?

ULUSAL KANAL: Hürriyet’ten ayrıldıktan sonra başka bir gazete çalışmadınız. Peki önümüzdeki dönemde yeni projeleriniz var mı?

EMİN ÇÖLAŞAN: Biraz önümü görmek istiyorum. Tabii ki mücadeleye devam edeceğim. Ama bir gazete olur mu bilmem. Benim yazıları kaldıracak bir medya patronu yok çünkü. Tayyip Erdoğan’dan korkan patronlar benim yazılarımı yayınlamaz!

Haber: CAN ÖZÇELİK

ULUSAL KANAL, 18 Mayıs 2008

ABD'NİN ORTADOĞU'DAKİ ÇIKARLARI DEĞİŞMEZ

ABD Savunma Bakanı Robert Gates, yönetim değişse de Amerika'nın savunma, dış politikasının değişmeyeceğini açıkladı. "Amerika'nın Büyük Ortadoğu stratejisinin değişmeyecek" diyen Gates, Obama yönetiminde de Amerika'nın temel çıkarlarının Ortadoğu'da olduğunu kaydetti.


Dünyada ve Türkiye'de Obama ile ABD politikasında değişim rüzgarları eseceği iddiaları dolaşadursun, ABD'nin yeni yönetimi kendi ağzından niyetlerini açıklıyorlar.
Bölgesel güvenlik konferansı Manama Diyaloğu için Bahreyn’de bulunan Gates, “Yönetim değişikliğinin, başta Ortadoğu’da olmak üzere temel çıkarlarımızı değiştirmediği konusunda sizi temin ederim” dedi.
Yeni yönetimde de görevine devam edecek olan Gates, Basra körfezinin güvenliğinin Washington açısından merkezi bir öneme sahip olduğunu hatırlatarak, Obama’dan bölgedeki ABD müttefiklerine, “bu konudaki politikaların devam edeceği” mesajını getirdi.

ULUSAL KANAL, 13 Aralık 2008

TÜRKMENE TUZAK!

Iraklıların “Fırıldak Celal” dediği Talabani yıllarca kan ağlattığı Türkmenleri içten vurabilmek için zeytin dalı uzatıyor.

180 derecelik dönüş!Çapulcu başı Barzani ve Irak’taki işgalci ABD askerleri ile Türkmeneli bölgesinde yıllardır imha politikası yürüten Celal Talabani, aniden Türkmen hakları savunucusu oldu: Saddam döneminde en çok Türkmenler ezildi. Yasal taleplerini destekliyoruz.
Gül’ün sorumluluğuTalabanİ’nin bu beklenmedik manevrası, Türkmen liderleri de şaşırttı. Ancak Türkmen liderler, Cumhurbaşkanı Gül’ün Kerkük’e yapacağı ziyaretin göstermelik kalmaması ve ağır sorunlara etkili müdahalesi gerektiği konusunda görüş birliğine vardı.

GÜL’ÜN ZİYARETİ ÖNCESİ İLGİNÇ AÇIKLAMA

‘Fırıldak’ Celal yine iş peşinde!Celal Talabani, kan kusturduğu Türkmenlerin hamisi kesiliverdi: Saddam, en çok Türkmenleri ezdi

Haber: Sümeyra YILMAZ

Peşmerge reisi Barzani ve Irak’taki işgalci ABD askerleri ile Türkmeneli bölgesinde imha politikası yürüten Celal Talabani, Türkmen hakları savunucusu oldu. Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Saddam döneminde en çok Kerkük’teki Türkmenlerin ezildiğini söyledi. Celal Talabani’nin Kerkük’teki Türkmenlerin temsilcileri ile yaptığı görüşmenin ardından Irak Cumhurbaşkanlığınca görüşmenin ayrıntılarına ilişkin bir açıklama yayınlandı. Açıklamada görüşmede Talabani’nin “eski rejimin politikalarının altında en çok Kerkük’teki Türkmenlerin ezildiğini” ni belirterek dillerinin ilin kurumlarında “resmi” dil olarak değerlendirilmesini istediği bildirildi. Peyamner Haber Ajansınca yansıtılan açıklamaya göre, Talabani’nin görüşmede ayrıca “Eski rejimin Türkmenlerin varlığını reddettiğini söylerken devlet tarafından finanse edilen iş olanaklarının Kerkük’teki çeşitli unsurların arasında paylaşılması amacıyla dengeli bir yaklaşım benimsenmesi gereğini de vurguladı. Talabani ayrıca, ” Kürdistan liderliği, Türkmenlerin yasal taleplerini destekleyen bir politika kucaklıyor “ da şeklinde konuştu.

Talabani Iraklı rakipleri tarafından “Fırıldak Celal” ve “diplomasi fahişesi” olarak adlandırılıyor.

Türkmeneli bölgesini kan gölüne çevirdi

Türkmenlerin hamisi kesilen Talabani, Irak’ın işgalinin ardından diğer peşmerge reisi ile birlikte şu çalışmalara imza attı: * Binlerce Türkmen ailesi peşmerge tarafından Kerkük’ten zorla göç ettirildi* Kerkük’ün sözde Kürt bölgesine katmak için kentin demografik yapısıyla oynandı. Sadece Kerkük’ün seçmen kütüklerine 227 bin Kürt eklendi. Bunların aileleriyle birlikte kente 600 bin peşmerge yerleştirilmiş oldu. * Kerkük’ten göçe zorlamak için Türkmenlerin arazileri kamulaştırıldı. Kentte istimlak edilen arazilerin yüzde 90’ı Türkmenlere ait...* Kerkük’ün Türkmen kenti olduğu gerçeğini gizlemek için tarihi tapu kayıtları yakıldı. Yine tarihe tanıklık eden Türkmen mezarları peşmegeler tarafından yerle bir edilip üzerine alış veriş merkezleri konduruldu. * Türkmen liderleri peşmerge güçleri tarafından suikastlerle bir bir yokedildi. Barzani ve Talabani’ye bağlı güçler tarafından kaçırılıp işkencelere maruz tutulan yüzlerce gençten ise hala haber yok * Başta Kerkük ve Telafer olmak üzere Türkmeneli bölgesinde binlerce Türkmen işgalci Amerikan askerleri ile yapılan işbirliğiyle katledildi.


Nifak tohumları ekmek istiyor

Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mahmut Kasapoğlu: Talabani’nin asıl amacı, Türkmenlerin kafasını karıştırmak.

Türkmenlerin kafasını karıştırıyor

Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Başkanı Mahmut Kasapoğlu ise, Talabani’nin sözlerinin Türkmenlerin kafasını karıştırmak amaçlı olduğunu söyledi. Irak Türkmenlerine yönelik hiçbir olumlu gelişme olmamasına ve Kerkük’ün paylaşılmasına rağmen Celal Talabani’nin çıkışının akılları karıştırmaya dönük olduğunu belirten Kasapoğlu, ”Talabani’nin önerileri Türkmenlerin kafasını karıştırmaya yöneliktir. Kerkük’ün statüsü Talabani’nin iddia ettiği gibi Türkmenler lehine de değildir.” dedi. Baskı artar Kasapoğlu “Talabani’ye sorulması gerekenler; Türkmenler Barzani’nin hapishanelerinden çıkacaklar mı, Telafer kapısı açılacak mı, Türkmenlere yapılan baskılar duracak mı yüzde 14’lük Irak Türk’ünün temsilindeki sorunlar kalkacak mı? Bütün bu sorunların çözümüne bakmak gerekiyor. Kuru sözler sorunları çözmüyor, bunlar göz boyamaktır“ ifadelerini kullandı. Kasapoğlu, Cumhurbaşkanı Gül’ün Kerkük’e gitmesi konusunda da şunları söyledi: Türkiye Irak konusunda kendisiyle çelişkiye düşen tavırları bırakmalı artık. Sayın Cumhurbaşkanı eğer bölgeye geliyorsa ciddi gelişmeler olması gerekiyor. Gül bölgeden ayrıldıktan sonra Türkmenlere baskılar artmaz umarım“

Sorunun çözümü onlara bağlı

ITC Türkiye Temsilcisi Ahmet Muratlı: Türkmenlerin haklarının geri verilmesi ve sorunların çözümü, K. Irak yönetiminin elinde.

Haklarımızı yok ettiler

ITC Türkiye Temsilcisi Ahmet Muratlı, Celal Talabani’nin Türkmenlerle yaptığı görüşmeler ve verilen sözlerin lafta kalmaması gerektiğini vurguladı. Muratlı, 2003 yılından beri Türkmenlerin hak ve hukukunun yok edildiği ve sorunların tek çözümünün Kuzey Irak yönetiminin iyi niyetinde olacağına dikkat çekerek, ” Kerkük’teki asayişin sağlanması, yerel meclisin oluşumunda Türkmenlerin payı, Türkmenlerin yönetimdeki yetkileri bunlar sorun olmaya devam ediyor. Türkmenlerin 2003 yılından beri hakkı hukuku yok ediliyor, Türkmenlerin malına mülküne el konuldu. Türkmenlerin bütün haklarının eri verilmesi, sorunların çözümü Kuzey Irak yönetiminin iyi niyetine bağlı. Kerkük’te insanlık dışı olaylar yaşanıyor. Demokratik yapı ciddi şekilde bozulmuştur. Bu görüşmenin sonunda verilen sözlerin uygulanması gerekiyor. Türkmenlerin önünü açmak Kuzey yönetiminin atağına bağlıdır. Umarım yerel seçimler de ertelenmez“ şeklinde konuştu.

YENİÇAĞ, 14 Aralık 2008

ERGENEKON'DA ŞOK İDDİA

Ergenekon davası sanık avukatlarından İzmir Barosu Başkanı Erdemir, Ergenekon davasının hukuki olmaktan çok siyasi bir dava olduğunu savunurken, davanın arkasında Büyük Ortadoğu Projesi’nin yattığını ileri sürdü ve "Başbakan Erdoğan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanması gerekmektedir" dedi.

Daha önce türkücü İsmail Türüt'ün Hrant Dink'in katillerini öven şarkısında herhangi bir suç unsuru bulunmadığını belirterek gazetelere "hukuk faciası" başlıklarıyla manşet olan Ergenekon davası sanık avukatlarından İzmir Barosu Başkanı Nevzat Erdemir, yine çok tartışılacak bir açıklama yaptı. Ergenekon davasının hukuki olmaktan çok siyasi bir dava olduğunu savunan Erdemir, davanın arkasında Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) yattığını ve Başbakan Erdoğan'ın ağırlaştırılmış müebbet hapisle yargılanması gerektiğini söyledi. Erdemir, "Bu iktidar bu davayı bu gidişle bitirmek niyetinde değil. Sanık sıfatıyla bugün yargıladıkları, yarın onları yargılayacak. Dokunulmazlıkları kalktığında kendileri sanık olacak. Bağımsız Türk yargısı önünde hesap verecekler” dedi.

"YARGITAY KARARIYLA TESCİLLİDİR, AKP ARTIK YASA DIŞI BİR PARTİDİR"

İzmir Baro Başkanı Erdemir, yaptığı açıklamada, "Türk Ulusunun yazgısı, şu anda laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelen, bu anlamda yasa dışı sayılan bir parti olan AKP'nin elindedir" diye konuştu.

19 Şubat 2007 tarihinde İzmir Barosu olarak, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu gerekçesiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduklarını anlatan Erdemir, şöyle konuştu:

“Dedik ki, 'Tayyip Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesi'nin (BOP) eşbaşkanı olduğunu söylüyor. AKP laiklik karşıtı eylemlerin, işlevlerin odağıdır. Hakkında Anayasa'nın, 68. ve 69. maddeleri uyarınca işlem yapılması, yani kapatılması davası açılması gerekmektedir'. Aylar sonra Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı kapatma davası açtı. Başsavcı iddianamesinde, ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyük Ortadoğu Projesi'nin eşbaşkanı olduğu tespit edilmiştir’ dedi. Çıkan karar bu. Biz de haksız çıkmamıştık ve AKP'nin laiklik karşıtı iş ve eylemlerin odağı olduğu tescil edilmiş oldu.AKP artık yasa dışıdır. Yargıtay kararıyla bu durum tescillidir.”

ERGENEKON'DA BUSH-ERDOĞAN MUTABAKATI VAR

Ergenekon davasının hukuki olmaktan çok siyasi bir dava olduğunu savunan Erdemir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu dava, kaynağını Bush ve Erdoğan mutabakatından alan politik bir davadır. Bu iktidar bu davayı bu gidişle bitirmek niyetinde değil. Günü geldiğinde bu davadaki roller değişecektir. Burada yargılanan insanlar sanık değil, mağdurdur. Bu davanın mağdurudur yani Ergenekon’un. Bu suçsuz insanlar sanık sıfatıyla mahkeme önüne getirilebilirler. Ama onları Silivri Hapishanesi'ndeki salonlarda yargılanmaya mahkum edenler, bunu hesabını bir gün bağımsız Türk mahkemelerinde, eninde sonunda vereceklerdir. Sanık sıfatıyla bugün yargıladıkları, yarın onları yargılayacak. Dokunulmazlıkları kalktığında kendileri sanık olacak. Bağımsız Türk Yargısı önünde hesap vereceklerdir."

TÜRKİYE'DE KÜRDİSTAN VE ERMENİSTAN PLANLARI VAR

Başbakan Erdoğan, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanmalı" diye konuşan Erdemir, şunları kaydetti:

“Erdoğan aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 22-24 Ülkenin sınırlarını ve rejimlerini değiştirmesini öngören, BOP'un eşbaşkanı olduğunu Diyarbakır’ı BOP'un merkezi haline getireceğini söylemiştir. Başbakanın görev aldığı bu proje Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusunu, kısmen Kürdistan, Ermenistan olarak göstermektedir. Erdoğan hakkında vatana ihanet suçunu yaptırıma bağlayan TCK’nın 302. Maddesi uyarınca inceleme ve işlem başlatılmasının gereği ortadadır.”

Vatan, 12 Aralık 2008

PERİNÇEK'E TAZMİNAT ÖDEYECEK

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, İşçi Partisi (İP) Genel Başkanı Doğu Perinçek, Mehmet Eymür'ün ''Sentez'' isimli kitabında, yapılan yorumların ve değerlendirmelerin gerçek dışı ve kendisi hakkında kullanılan ''militan, terörist, orta oyuncusu, deli, PKK dostu, elleri kana bulaşmış, cinayet azmettiricisi, yalancı, ruh hastası'' gibi ifadelerin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu ileri sürerek, açtığı manevi taminat davasını reddeden yerel mahkeme kararını bozdu.

İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi ''kitapta yer alan bilgi ve belgelerin halkı bilgilendirme niteliğinde olduğu ve kişilik haklarına saldırının bulunmadığı'' gerekçesiyle davayı reddetmişti.

Perinçek'in yerel mahkemenin kararını temyiz etmesi üzerine dava dosyası Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'ne gitti.

Daire, Eymür'ün kamuoyunu bilgilendirme ve ötesinde kamuoyu oluşturma hakkı çerçevesinde, Perinçek tarafından ifade edilenlere karşı görüş, düşünce ve eleştiride bulunmasının olağan olduğunu, ancak bu hakkın kullanılmasında yayının konusu ile kullanılan sözler arasında düşünsel bağlılık anlamında öz ile biçim dengesinin korunması gerektiğine işaret etti.

''Yayın doğru olsa ve kamu yararı bulunsa bile, üslup uygun değilse, aşağılayıcı, küçük düşürücü, abartılı ise hukuka uygunluktan söz edilemez'' değerlendirmesinde bulunan Daire, Perinçek hakkındaki ifadeler nedeniyle kitapta öz ile biçim dengesinin bozulduğunu, söz konusu ifadelerin eleştiri çerçevesinde kabulünün mümkün olmadığını belirtti.

Daire, yerel mahkemenin davanın reddi yönündeki kararını bozdu.

İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesi, ilk kararında direnir ve bu karar da temyiz edilirse dava dosyası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'na gidecek.

CUMHURİYET, 10 Aralık 2008

13 Aralık 2008 Cumartesi

ABD BELGELERİNDE TÜRK ORDUSU

Teori dergisinin Nisan 1998 tarihli 99. sayısında yayımlanan ABD Belgelerinde Türk Ordusu başlıklı yazı1, ABD nin Türk ordusuna bakışının, Körfez Savaşı ndan sonra adım adım müttefiklik ten hizaya getirilecek kuvvet doğrultusunda değiştiğini inceliyordu. Bu süreci özetle yeniden hatırlatacağız.

Gelinen noktada, artık ABD nin Türk ordusunu düşman kapsamında gördüğünü saptamak, eğer olguları yoksaymayacaksak bir kaçınılmazlıktır. Öyle ya, ABD Irak ta, bir vatanını savunma mücadelesi veren Iraklıların başına çuval geçirip kafasına silah dayamaktadır, bir de Süleymaniye deki özel Türk birliğine aynı muameleyi göstermiştir. Tıpkı 1975 öncesinde Vietkong gerillalarına ve milli kurtuluş mücadelesi veren Laos ve Kamboçyalılara yaptığı gibi.

Ertuğrul Özkök ün başında bulunduğu Hürriyet gazetesi her ne kadar Süleymaniye olayını kendini bilmez Albay William M a y v i l l e ' i n bir eylemi olarak göstermişse2 de, Türk birliğine saldırının doğrudan Pentagon da (ABD Savunma Bakanlığı) kararlaştırıldığını bizzat Pentagon un başındaki Donald Rumsfeld açıkladı. Ayrıntısına gireceğiz.

Şimdi biraz gerilere gidelim ve TSK nin ABD nin gözünde nasıl hizaya getirilmesi gereken ve arkasından düşman kuvvet olduğunu Amerikan kaynaklarından izleyelim.

1. YENİ AMERİKAN STRATEJİSİ VE TÜRKİYE YE YENİ ROL

Sovyetler Birliği nin dağılmasından ve Varşova Paktı nın tarihe karışmasından sonra, ABD stratejisinin dayandırıldığı Avrupa ya yönelik tehdit ortadan kalkmış oldu. Sovyet tehdidi gerekçesiyle ABD nin öncülüğünü kabul eden Batı ittifakı parçalandı. İki Almanya birleşti. Merkezinde Almanya nın bulunduğu Avrupa, ayrı bir kutup olarak ortaya çıktı. Ekonomik alanda zaten ABD yi tehdit eder duruma gelen Japonya da, bu konumuna dayanarak daha bağımsız hareket etmeye başladı. Rusya, ekonomik bakımdan sıkıntılı bir dönemden geçiyor olsa da, hâlâ dünyanın ikinci büyük askeri gücü olma konumunu sürdürüyor. Ayrıca ekonomisini toparlamasını sağlayacak yedeklere sahip. En önemlisi Çin Halk Cumhuriyeti, 2010 larda ABD ye yetişeceği öngörülen ekonomik gelişme temposuyla, artık ABD nin stratejik rakibi olarak görülüyor. Kısaca, çok kutuplu bir dünya tablosu belirmekteydi.

Bu arada eskiden Sovyetler Birliği nin denetlediği Doğu Avrupa dan Orta Asya içlerine kadar uzanan geniş bir alan, rekabetin odağı haline geldi. ABD stratejisi, artık dünya petrol ve doğal gaz yedeklerinin bulunduğu Orta Asya da odaklanıyordu. Orta Asya aynı zamanda ABD nin 21. yüzyıldaki rakibi Çin ile Çin in olası müttefiki Rusya arasındaki bölgeydi. Kafkaslar ve Orta Doğu ise, Orta Asya nın kanatları idi.

Öte yandan ABD ekonomisi çöküş sürecine girmiş bulunuyor. Kongre tutanaklarına göre, ABD nin toplam dış borcu 8 trilyon dolara ulaşmış durumda. Geçen yılki ödemeler dengesi açığı 450 milyar dolar, bütçe açığı isi 360 milyar doları aşıyor. Irak a haftada akıtılan 1 milyar dolar, ekonomi üzerindeki yükü daha da ağırlaştırmaktadır.

ABD nin ekonomik çöküşü önleyecek hiçbir aracı yok. Açıklarını kapatmak için dışarıya satabileceği dolardan başka mal kalmamıştır. Ekonomi, yaklaşık 10 yıldan beri mali operasyonlar ve dolar satışıyla döndürülmektedir. Euro nun yükselişi, bu araçları da ABD nin elinden almaktadır.

Bu tablo, ABD ye askeri gücüne dayanarak ve nükleer silahların kullanılabileceği dünya savaşı da dahil her türlü çılgınlığa başvurarak, dünyanın tamamına hakim olma seçeneğinden başka bir yol bırakmıyor. Elbette stratejisi başarısız olacak ve hemen hemen bütün dünyayı karşısına alan ABD yenilecektir. Öyle de olsa, stratejisini ve bu strateji çerçevesinde Türkiye ye biçilen rolü bilmek, ABD nin gelecekteki saldırılarını öngörmek için zorunludur.

Yeni Amerikan stratejisi

Yeni ABD stratejisi, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu ve Balkanlar ın denetimi üzerine kurulu. ABD, bu bölgeye Merkez Bölge adını veriyor ve kontrolünü, Merkezi Komutanlık adında karargahı Florida daki McDill Hava Üssü nde bulunan özel bir askeri güce vermiş bulunuyor. Merkezi Komutanlık ın sorumluluk alanına Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Kuveyt, Yemen, Umman, Irak, İran, Ürdün, Sudan, Eritre, Etyopya, Kenya, Somali, Cibuti, Afganistan, Pakistan, Eritre, Kızıl Deniz, Basra Körfezi, Aden Körfezi ve Umman Körfezi giriyor.

Komutanlığın ilgi alanını ise İsrail, Lübnan, Suriye, Türkiye, Hindistan, Libya, Çad, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Tacikistan, Kırgızistan, Gürcüstan, Ermenistan ve Azerbaycan oluşturuyor. Etnik, dini ve kültürel çatışmaların en yoğun olduğu bu bölgeye kriz bölgeleri ya da kaos coğrafyası deniliyor.

Merkez Bölge hayati önemde

ABD Merkezi Komutanlık eski Komutanı General Joseph P. Hoar, Amerikan Kongresi ne sunduğu 1994 Yılı Durum Raporu na3 yazdığı giriş yazısında, Dünya ekonomisinin petrole ve petrolün taşındığı stratejik su yollarına bağımlılığı arttıkça, Merkezi Komutanlık ın sorumluluk alanının önemi de artıyor diyor. Hoar ın giriş yazısı şu cümlelerle bitiyor:

Merkez bölge, geçen yıl olduğu kadar değişken ve bölgede ABD nin hayati çıkarları düzenli olarak tehdit edildi. Buna bağlı olarak istikrar taahüdümüz güçlü kalmalıdır. Dostlarımızın savunma ihtiyaçlarına katkıda bulunma gönüllülüğümüzü ve kararlılığımızı, öncü askeri varlığımız, ortak tatbikatlar ve güvenlik yardımları aracılığıyla gösteririz. Sadece böylesi aktif yüklenimlerle, hayati önemdeki bu bölgenin güvenliğini olumlu yönde etkilemeyi sürdürebiliriz.

General Hoar, Merkezi Komutanlık sorumluluk alanına giren ülkelerin ABD planları doğrultusunda hareket etmesinde, bu ülkelerin askeri yetkilileriyle kurulan iyi ilişkilerin önemli rol oynadığını belirtiyor. Askeri eğitim programları çerçevesinde bu ülkelerden ABD ye daha çok subay çağrılmasını istiyor.

Yine petrol

General Hoar ın da ifade ettiği gibi, ABD nin kriz bölgelerini yeni stratejisinin merkezine koymasının birinci nedeni, petrol ve petrol taşımacılığının yapıldığı su yolları. Ortadoğu ve Orta Asya daki petrol, bilinen dünya petrol rezervlerinin yüzde 65 ten fazlasını oluşturuyor. Öte yandan dünyadaki diğer petrol kaynaklarının yakın zamanda tükeneceği, oysa Orta Asya ve Ortadoğu petrollerinin 50-80 yıl dayanacağı hesaplanıyor.

ABD Adalet eski Bakanı Ramsey Clark, Amerikan ekonomisinin her yıl giderek daha fazla Ortadoğu petrolü tükettiğini açıklamıştı.4 Batı Avrupa ve Japon ekonomileri ise zaten bu petrole bağımlı. ABD bölgedeki nüfuzunu koruyarak kendi petrol gereksinimini güvence altına almak istiyor. Böylece rakipleri Almanya ve Japonya nın enerji vanasını da elinin altında tutacaktır.

Çin ve Rusya ya karşı elverişli konumlanma ihtiyacı

İkinci neden ise, stratejik düşman olarak belirlediği Çin ve Rusya ya karşı elverişli konumda bulunmaktır. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Pasifik e kaymış bulunuyor. Dünya ticaretinin yarısı, şimdiden Batı Pasifik te yapılmaktadır. 20 yıla yakın süredir üst üste yüzde 10 lar dolayında büyüme gerçekleştiren Çin Halk Cumhuriyeti, 2010 yılında dünyanın üç büyük ekonomisinden biri olma yolundadır. ABD ye korkulu rüyalar gördüren süreç budur. Bu veriler, ABD nin Çin in yükselişini baltalama ihtiyacının ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Öte yandan ABD ile Rusya arasındaki rekabet de yeniden keskinleşmektedir. 1990 da Sovyetyler Birliği nin dağılmasından sonra bir süre ABD ye teslimiyetçi politikalar izleyen Rusya, Vladimir Putin in iktidara gelmesinden önce cephesini yeniden ABD ye dönmeye başladı. 1996 yılında Şanghay Beşlisi nin oluşması, bu süreci hızlandırdı ve 2001 yılında Şanghay Beşlisi nin Şanghay İşbirliği Örgütü ne dönüşmesiyle birlikte ABD-Rusya çelişmesi daha da derinleşti. Irak ı işgal harekatıyla birlikte, Avrasya nın batı kanadında Rusya nın yanı sıra Fransa ve Almanya nın da içinde bulunduğu, ABD karşıtı ittifak sistemi ortaya çıktı. Doğu kanadındaki Şanghay İşbirliği Örgütü nü de hesaba katarsanız, şimdiden Avrasya da muazzam büyüklükte güç yığınağı oluşmuştur.

Bu yığınağa Hindistan da katıldı. Geçen Nisan ayında Hindistan ve Rusya, Umman Denizi nde, tam da Diego Garcia adasında üslenen ABD B-52 ağır bombardıman uçaklarının Irak ı bombardıman rotası üzerinde, denizden havaya füzelerin de denendiği ortak bir tatbikat yaptılar. Tatbikata Fransa da gözlemci olarak katıldı.

Türkiye nin stratejik konumu

Yeni ABD stratejisi içinde Türkiye ye verilen rol nedir? Bunu anlamak için, Amerikan belgelerine ve kaynaklarına başvuracağız.

Stratejik İncelemeler Enstitüsü ve ABD Savaş Okulu tarafından 3 Aralık 1993 te yayınlanan rapor, Uluslararası Sorunların Kavşağında Türkiye nin Stratejik Konumu başlığını taşıyor.5

Rapordan yapacağımız uzunca alıntıda, Türkiye nin çıkmazda olduğu öne sürülerek, şöyle deniyor:

Türkiye sınır anlaşmazlıklarını çözmek isterse, NATO, buralarda müttefikini desteklemekte tereddüt eder. Ama Türkiye NATO dan sınırlarında kaynayan istikrarsızlığa karşı güvenliği sağlamasını şiddetle ister. Bu verili koşullarda, Türkiye, çıkış yolu bulmak için en mantıklı yolun ABD ile ikili ilişkilerin gelişmesinden geçtiğini görecektir. ABD ile yakın güvenlik ve işbirliği, Türklerin birçok bakımdan istemediği bir şeyse de, NATO veya BAB desteğinden yoksunluğa denge sağlar. Avrupa güvenlik örgütleri Türkiye nin beklentilerini karşılamazken, ABD, Türkiye nin güvenliğini sağlamanın yükünü büyük ölçüde taşıyabilir. ABD bu bedeli ödemekte isteksizlik gösterirse, Türkiye sırtını Avrupa ya döner ve bütün enerjisini Ortadoğu ve Orta Asya ya odaklar. Bu ise Batı için büyük kayıp olacaktır.

ABD'ye göre Türkiye üzerindeki tehdit

Rapor, Türkiye nin kendi inisiyatifini kullanarak komşuları ve Türk cumhuriyetleriyle iyi ilişkiler kurmasına ABD nin karşı olduğunu gösteriyor. Türkiye nin çıkmazının kaynağı bu bakış açısıyla tanımlanıyor: Doğu ve güneydoğusundaki güvenlik sorunu ile ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher ın işaret ettiği kötü komşular. Rapor, daha da ileri giderek, Türkiye ye tehdit Ortadoğu dan geliyor görüşünü ileri sürüyor. Turgut Özal da Irak a karşı kuzey cephesini açmaya çalışırken Irak ın Türkiye yi tehdit ettiğini öne sürmüştü.

Pentagon raporunun bu saptırmaya neden başvurduğu ise, sonraki satırlarda açıklığa kavuşuyor. ABD nin Türkiye için tasarladığı rol şöyle ifade ediliyor:

ABD ve Türkiye nin Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu da paralel çıkarları vardır. Türkiye buralardaki etkisini ABD adına kullanması karşılığında Avrupa hedefleri için ABD desteği alabilir... Türkiye ABD den AB ye veya BAB a tam üyelik için müttefiklerine baskı yapmasını isteyebilir. Karşılığında Avrupa dışında ABD politikalarına destek verebilir. (ABD nin İncirlik i kullanması, Çöl Kalkanı-Çöl Fırtınası gibi operasyonlarda destek veya İran ve Suriye ye karşı gövde gösterisi gibi.)

Türkiye ya büyüyecek ya küçülecek

ABD, Türkiye ye bu rolü kabul ettirmek için tertiplere girişti. ABD nin, raporda güvenlik sorunu diye tanımladığı Kürt sorununu, stratejisinin göbeğine oturttuğu ortaya çıkmış bulunuyor. PKK de Kürt sorununu uluslararasılaştırma çizgisi izleyerek ABD nin politikasına hizmet etmiştir. ABD nin Kürt sorunundaki yerini, gizli görüşmeleri belgeleyen Genelkurmay istihbarat raporları bütün açıklığıyla saptıyor.6 CIA Başkanı John Deutch başkanlığında bir ABD heyetinin 25 Temmuz 1995 yılında Ankara ya yaptığı gizli ziyaretin perde arkasını açıklayan bu raporlar, Kürt planının artık sadece Pentagon tarafından değil, Amerikan yönetiminin bütünü tarafından desteklendiğini kanıtlıyor.

Kuzey Körfez İşleri İstasyon Şefi Robert Deutsch başkanlığındaki Amerikan heyetiyle yapılan bir başka gizli görüşmeye ilişkin istihbarat raporuna göre, ABD, Kürtlerle federasyon kurma planını kabul etmediği taktirde, Türkiye nin parçalanacağı tehdidinde bulundu ve masaya parçalanmış Türkiye nin haritasını koydu. ABD ye yakınlığıyla tanınan Sabah gazetesi köşe yazarı Cengiz Çandar da, Türkiye ya büyüyecek ya küçülecek diye yazdı.7 ABD planını seslendiren Çandar a göre, Türkiye Kuzey Irak a doğru büyümeyi kabul etmezse, küçülecekti. Başka deyişle ya Türkiye Kürdistan ı himaye altına alacaktı, ya da Kürdistan Türkiye nin bir bölümünü de kapsayarak kurulacaktı.

ABD, önceleri sadece görüşme masalarında ortaya çıkardığı ya da Cengiz Çandar gibi sözcüleri aracılığıyla piyasaya sürdüğü küçülmüş Türkiye haritası işini, sonraları daha da ileri götürdü. Aydınlık dergisi, CIA ya bağlı internet sitelerinde bu haritaların çeşitli örneklerinin nasıl yaygınlaştırıldığını haber yaptı.8 Hatta bu harita, Kuzey Irak ta kukla devletin okuttuğu Arapça Yurttaşlık Bilgisi (El Vataniyyet El Terbiyyet) kitaplarına kadar girdi. CIA ajanlarının hazırladığı Denizden Denize Kürdistan haritası, Mersin, Adana, Sivas ve Erzurum u içine alıyor.

2. ÇELİK HAREKATI ABD'YE DARBE VURDU

TSK, Körfez Savaşı ndan sonra, ABD nin Türkiye yi taşeronlaştırma dayatmalarını ve bu dayatmalara direnci kırmak için Güneydoğu yu da içine alarak Kuzey Irak ta bir Kürt devleti kurma çabalarını, Kıbrıs ve Ege de giriştiği provokasyonları saptadı. Bu saptamalar, Genelkurmay istihbarat raporlarına da yansımıştır.9

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, ABD nin Kürt devleti kurma çabalarına karşı koyuyordu. Kürt planı, ABD nin, Türkiye yi zayıf ve dolayısıyla kendine muhtaç durumda tutarak kriz bölgelerine sürme kozuydu. Orgeneral Bitlis, Amerikan planının önlenebilmesi için Türkiye nin Kuzey Irak taki Kürt örgütleriyle Irak yönetimini uzlaştırması gerektiğini düşünüyor ve bu yönde girişimlerde bulunuyordu. Irak Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani ile Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin in 1992 deki görüşmesi, Bitlis in bu girişimleri üzerine gerçekleşmişti. Görüşmede anlaşmaya varılmış, ancak ABD tehdit edince Barzani vazgeçmişti.

Orgeneral Eşref Bitlis, Kürt devletinin güvencesi sayılan Çekiç Güç e de karşıydı. Bölgedeki komploların kaynağı olarak gördüğü Çekiç Güç le PKK arasındaki ilişkileri belirlemiş ve bir rapor halinde dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal a sunmuştu. Bu yüzden 17 Ocak 1992 günü helikopteri Çekiç Güç uçakları tarafından taciz edilerek inişe zorlanmıştı.

Bitlis Planı devrede

1995 Mart ında, Türk Silahlı Kuvvetleri nin Kuzey Irak a düzenlediği sınır ötesi harekât, Türkiye-ABD ilişkilerinde dönüm noktası oldu. ABD ile Genelkurmay arasında bir hamle-karşı hamle dönemi başladı.

Doğan Güreş in Genelkurmay Başkanlığı döneminde gözardı edilen Eşref Bitlis in planının yeniden benimsendiği görülüyordu. Nitekim ABD Genelkurmay Başkanlığı yayın organı Joint Forces Quarterly, o günlerde Türk ordusuna dikkat çekti. Dergide yeralan Jed C. Snyder imzalı Türkiye nin daha büyük bir Ortadoğu daki rolü başlıklı makalede, Türk ordusunun önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD ilişkilerinde olumsuz rol oynayacağı belirtiliyordu. Makalede ordu için şu yorum yapılmıştı:

Siyasette etkin rol oynayan askerler ve siyasal liderlerin artan öfkesi, ABD-Türkiye ilişkilerinin temelini oluşturan karşılıklı savunma anlaşmalarının yenilenmesi konusundaki ABD çabalarını güçleştireceğe benziyor. 10

Harekatla gelen bunalım

ABD, Kuzey Irak harekâtına tepkisini, Bir an önce çekilin ültimatomuyla gösterdi. Dışişleri Bakanlığı, ültimatomu Biz sizin yüzünüzden Kuzey Irak tayız. Buna sebep sizin yerleştirdiğiniz Çekiç Güç tür diye yanıtladı. ABD, harekâtın durdurulmasını sağlamak amacıyla baskı yapmış, ancak Dışişleri nin ültimatomuyla karşılaşmıştı. Peki, ABD kollarını kavuşturup oturacak mıydı?

Sabah yazarı Cengiz Çandar ın satırları, ABD nin kendi nüfuz alanına Türkiye nin girmesini kabul edemeyeceğini yansıtıyordu:

Erdal İnönü nün tam da şu sıralar Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturtulmasıyla, Kuzey Irak ta olup biten, Kuzey Irak ı Saddam a hediye operasyonu olarak değerlendirilebilir mi? Hayır, Erdal İnönü den önümüzdeki dönemde Saddamcı tavırlar beklenemez. Gelelim Kuzey Irak operasyonuna... Buna karar veren askeri idarenin (Tansu Çiller in Ben karar verdim demesini, başka türlü açıklayamayacağı için normal karşılıyor ve üzerinde durmuyoruz) ve dolayısıyla Türkiye nin iki hedefi var: 1. Taktik planda PKK ya ağır darbe vurmak, lojistik imkanlarını tahrip etmek. 2. Stratejik planda, bölgedeki statükonun kabul edilmezliğini ortaya koymak. İkinci amaçtan sonuç alınması, Amerikan tavrı yakından incelendiğinde neredeyse imkansızdır. Celal Talabani ye dokunulması, yani operasyonun Saddam la ittifak boyutuna taşınması yasaktır. 11

Obrad Kesic: Türkiye parçalanacak

Çandar, bu yasağın delinmesi durumunda ABD nin Türkiye için düşündüğü cezayı da şu satırlarla açıklıyordu:

Defalarca, Türkiye ya büyür ya küçülür. Böyle kalamaz. Bir tek böyle kalması imkansız diye yazdık. Türkiye ya beşeri sınırlarına kadar uzayacak, ya da beşeri sınırlarına kadar çekilecek... Yani ya bundan sonra Kuzey Irak Türkiye den sorulur, Türkiye büyür. Veya Türkiye, Kürtler olmadan sadece Türk beşeri sınırına çekilir. Bu küçülmedir. 12

Esasen, ABD kaynakları Çandar ın dile getirdiği tehdidi çok daha önce açıklamışlardı. ABD Dışişleri Bakanlığı ile CIA ya yakın çevrelerin yayın organı Mediterranean Quarterly adlı dergide, Obrad Kesic imzasıyla, Amerikan-Türk ilişkileri yol ayrımında başlıklı bir inceleme yayınlandı. Türkiye nin haddini aştığı , ABD nin sabrının taşabileceği ifadelerinin yeraldığı yazıda, Türkiye in istikarsızlığı daha da ağırlaşabilir. Amerikan istihbarat çevreleri, resmi olmayan değerlendirmelerinde, Kürtlerle uzlaşmaması halinde, yeniden canlanan ve birleşen bir Kürt hareketi, ekonomik durgunluk nedeniyle kitlelerin huzursuzluğunun artması ve İslamcı kökten dinci tepki sonucu Türkiye nin parçalanacağını öngördüler deniliyor.

Washington daki Mediterranean Affairs Şirketi tarafından yılda dört kez yayınlanan derginin 1995 kış sayısında yeralan Kesic in makalesiden bazı bölümleri, ABD nin tutumunu açıklayıcı olması nedeniyle aynen aktarıyoruz:

ABD Dışişleri Bakanı Warren Christopher, 30 Eylül 1994 te Türkiye ye, temel insan hakları konusundaki taahhüt ve sorumluluğuna rağmen, Kürt ayrılıkçılara karşı savaşı sürdürmemesi uyarısında bulundu. Bu olay, Amerikan-Türk ilişkilerini belirsizliğe ve soğukluğa iten değişikliklerin yaşandığına ilişkin işaretler veren bir dizi gelişmenin kamuoyuna en açık şekilde yansımış olanıdır.

Kürt sorunu, Amerikan-Türk ilişkilerinin hızla bir yol ayrımına yaklaştığının en açık belirtisidir. Hem Türk hem Amerikan yetkililer, karşılıklı bir dizi gerçekleşmeyen beklentiden dolayı duydukları rahatsızlığı dile getirmektedirler.

Son üç ABD yönetiminin dış politika belirleyicileri, Türkiye yi, birçok jeostratejik çıkarın merkezi olarak belirledi. Soğuk Savaş sonrası dönemde Türkiye için öncelikli olarak öngörülen rol, İran ın İslami teokratik hükümet modeline laikliğiyle engel oluşturmasıydı. Türkiye nin coğrafi konumu, nüfuzunu üç ayrı bölgeye yaymaya imkan verdi: Ortadoğu, yeni bağımsız cumhuriyetler ve Balkanlar.

Amerikalılar, ABD nin bu üç bölgeyle ilgili olarak Türkiye den beklediklerinin hiçbirinin gerçekleşmemesi sonucu, iki ülke arasındaki özel ilişkinin sürdürülmesine Türkiye nin bağlılığını sorgulamaya başladılar. Bu, Türkiye nin jeostratejik rolünün, ülke ekonomisinin ve ülkedeki siyasal durumun çok daha eleştirici bir bakış açısıyla incelenmesine yol açtı.

Amerikan istihbarat çevreleri, resmi olmayan değerlendirmelerinde, Kürtlerle uzlaşmaması halinde, yeniden canlanan ve birleşen bir Kürt hareketi, ekonomik durgunluk nedeniyle kitlelerin huzursuzluğunun artması ve İslamcı kökten dinci tepki sonucu Türkiye nin parçalanacağını öngördüler. Kürt sorunu nedeniyle ortaya çıkan bölünmeler açık hale gelmiş ve sorunlar yaratmaya başlamıştır.

ABD den gelen eleştiriler, Türklerin, Amerikalıların Türkiye nin işlerine fazla karışmalarından dolayı duydukları kızgınlığı artırdı; Türk hükümetinin tepkisine neden oldu ve Amerika nın önemli gördüğü dış politika konularında, Türkiye nin haddini aşma arzusuna katkıda bulundu.

Türk hükümeti bölgesel konularda genellikle Amerikan çıkarlarına ters düşer biçimde kendi yönünü tayin etmeyi sürdürdükçe, ABD ile Türkiye arasındaki ilişkiler bozulmaya devam edecektir. Çiller hükümeti, toprak kaybetmekten ve kontrol altına alınamayacak milliyetçi tepkiden çekindiği için, Kürt sorunu konusunda izlediği yolda bir değişiklik yapmaya isteksizdir. Uzlaşmaz tutum, Türkiye nin siyasal ve sosyal bunalımlarını artırmayı sürdürecektir.

Amerika nın sabrı tükenebilir. Bunlar, Türkiye nin istikrarsız durumunu daha da ağırlaştırabilir. Kesin olan bir şey var: Irak a karşı uluslararası koalisyonun yanında yer alınarak Özal tarafından başlatılan ABD-Türkiye balayı dönemi sona ermiştir. 13

Türkiye Çekiç Güç ü dağıttı

ABD Genelkurmay Başkanlığı nın yayın organı Joint Forces Quarterly nin (JFQ) 96-97 Kış sayısında, 1995 Mart ında Türk Silahlı Kuvvetleri nin Kuzey Irak a düzenlediği Çelik Harekatı nın, Çekiç Güç ün başarısızlığına neden olduğu değerlendirmesi yapıldı. Amerikan Hava Kuvvetleri Akademisi öğretim görevlisi Yüzbaşı Steven R. Drago, JFQ da yayınlanan Ortak doktrin ve soğuk savaş sonrası askeri müdahale başlıklı yazısında, TSK nın Kuzey Irak harekâtını bağımsız askeri eylem olarak niteledi. Çekiç Güç te görev yapan Drago, ABD nin soğuk savaş sonrası askeri operasyonlarda karşılaştığı zorlukları incelerken, Çekiç Güç ve Türkiye ile ilgili olarak şunları yazdı:

Provide Comfort (Huzur Operasyonu-Çekiç Güç), birleşik ve çok uluslu büyük bir başarı olarak başladı fakat daha sonra çok büyük bir başarısızlığa dönüştü. Nisan 1991 de başlayan birleşik harekâtta, yedi ülkenin kuvvetleri, Irak tan Türkiye nin güneydoğusuna kaçan Kürt sığınmacıları korumak için biraraya getirilmişti. Üç yıl sonra, Amerikan kuvvetleri Kürtleri Irak a karşı koruma çabası verirken, Türkiye Kürt terörizmine karşı bir askeri sefer düzenledi. Bu bağımsız askeri harekât, çok uluslu bir askeri operasyon olan Çekiç Güç ün birliğini bozdu. Harekât, şimdilerde kimi ABD birlikleri tarafından da huzursuzluk operasyonu diye anılmaya başlanan çok uluslu Çekiç Güç operasyonunun başarıyla sonuçlanmasını tehdit ediyordu. 14

CIA harekâtı bozguna uğradı

ABD nin Çelik Harekatı ndan sonra Kuzey Irak ta yediği derbeyi, ABD yönetim çevrelerine yakınlığıyla bilinen Washington Post 26 Haziran 1997 tarihinde üst düzey bir CIA ajanının açıklamalarıyla yansıttı. Kuzey Irak ta görev yapan ajan Warren Marik, Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin e yönelik ABD komplosu hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Marik in de içinde yer aldığı Kuzey Irak komplosu CIA nın 1990 lı yıllardaki en büyük operasyonu olarak niteleniyor.

Marik in açıklamalarında en çarpıcı bölüm, CIA nın 1995 Mart ında giriştiği operasyonun başarısızlığa uğrayışını anlattığı bölüm. Örtülü operasyonlarda görevi sürdüğü için adı belirtilmeyen Bob kod adlı Irak Operasyon Grubu ndan sorumlu CIA başkan yardımcısının hazırladığı planla, Saddam Hüseyin e çok önemli bir darbe vurulması hedefleniyor. 100 milyon dolar harcanan operasyonun belirlenen tarihi 4 Mart 1995, kod adı ise Bob . Operasyonda Bob ve Marik ten başka ABD Senatosu İstihbarat Komitesi nin iki görevlisi de var.

Irak ordusundan kaçıp ABD kuvvetlerine iltihak eden General Vefik Samarrayi nin Wshingtoh Post a yaptığı açıklamaya göre plan şöyleydi: Musul ve Kerkük teki Irak garnizonlarına, 20 bin peşmerge, 1000 Irak Ulusal Kongresi askeri ve 1000 Irak Komünist Partisi taraftarıyla General Sammarayi nin komutasında büyük bir saldırı yapılacaktı. Irak Ulusal Kongresi Başkanı Ahmet Çelebi, saldırının, Irak ın geri çekilmesini sağlamayı ve Irak yönetimine kendi birliklerinin savaşamayacağını göstermeyi amaçladığını belirtiyordu. Saldırı, CIA radyo ve televizyon yayınlarıyla moralleri bozulan Irak askerlerinin kaçmasına ve Irak ordusunun dağılmasına neden olacaktı. Saf değiştiren askerlerin de desteğiyle Saddam Hüseyin yönetimi devrilecekti.

Marik in belirttiğine göre, Bob planı Irak yönetimi tarafından öğrenilince, 3 Mart 1995 te Bob, Çelebi ye ve Kürt gruplara, Biz operasyondan çekiliyoruz, başınızın çaresine bakın diye haber gönderdi. Marik, buna kızan Kürdistan Demokrat Partisi lideri Mesut Barzani nin Irak ordusuna karşı savaşmayacağını açıkladığını ve saldırının yapılamadığını söylüyor. Marik, Barzani nin 1996 yazında Saddam Hüseyin yönetimiyle işbirliğine girmesi sonucunda, Çekiç Güç ün ve onlarca CIA ajanıyla birlikte 7500 CIA peşmergesinin bölgeden tasını tarağını toplayıp kaçmak zorunda kaldığını belirtiyor.15

Bob operasyonunu başlamadan önleyen Türkiye nin Şubat sonu-Mart başında Kuzey Irak ta başlattığı Çelik Harekâtı nın hemen öncesinde ilginç bir başka tarih çakışması daha var. CIA şefi Bob un Ahmet Çelebi ve diğer muhaliflere operasyondan vazgeçtikleri haberini gönderdiği 3 Mart tan bir gün sonra, dönemin Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı ile Mesud Barzani Silopi de buluştu. Marik de zaten operasyonun başarısızlığa uğramasında en büyük payın Barzani ye ait olduğunu söylüyor.

Pentagon'dan Türkiye nin geleceği planı

9 Aralık 1996 da Wirginia da bir konferans yapıldı.16 ABD Savunma Bakanlığı Pentagon un sağladığı parayla The Strategic Assessment Center of Science Applications International Corporation (SAIC) adlı kuruluş tarafından düzenlenen konferansta, Türkiye nin 2020 yılına kadarki geleceği konuşuldu. Konferans bildirileri, SAIC tarafından Mayıs ayında Türkiye nin Geleceği Konferansı Sonuç Raporu başlığıyla yayınlandı.

Raporda, Pentagon konferansının katılımcıları şöyle tanıtılıyor:

CIA Ulusal İstihbarat Konseyi Avrupa Dairesi nden Dana Bauer, CIA Ulusal İstihbarat Konseyi eski Başkan Yardımcısı Graham Fuller, ABD Dışişleri Bakanlığı Güney Asya ve Yakın Doğu Dairesi nde 20 yıl çalıştıktan sonra emekli olan ve Türkiye üzerine çok sayıda kitap yazan George Harris, 1958-59 ve 1974-77 yıllarında iki dönem Ankara daki ABD Büyükelçiliği nde görev yapan CIA eski İstasyon Şefi Paul Henze, SAIC ten George Kraus, Jr., Pentagon dan Dmitry Ponomareff, Rusya uzmanı ve George Washington Üniversitesi öğretim görevlisi Peter Reddaway, Pentagon Siyaset Planlama Dairesi nden Harold Rhode, John Hopkins Üniversitesi Orta Asya Enstitüsü Başkanı S. Frederick Starr ve Radio Liberty eski Müdürü SAIC mensubu S. Enders Wimbush.

Katılımcıların kişiliği, konferans sonrasında yayınlanan raporun ABD yönetiminin resmi görüşlerini ve önümüzdeki 25 yıl boyunca izlenecek Türkiye politikalarını yansıttığını gösteriyor.

Şeriat tehlikesi yok

Şeriatçıların adım adım ele geçirdikleri mevzilerde laik Cumhuriyet le örtülü bir hesaplaşmaya girdiği ve ordunun savunma stratejisinin birinci sırasına irtica tehlikesinin yerleştirdiği bir sırada, rapor, Türkiye de İslam tehlikesi bulunmadığını belirtiyor. Sadece ekonominin büyük ölçüde kötüleşmesi durumunda köktenci İslamcı hareketlerin güçleneceği öne sürülen raporda şöyle deniliyor:

Şimdiki İslamcılaşma, taşradan kente göçenlerin köylerde yaptıkları ibadetleri ve İslami gelenekleri birlikte getirmesinden kaynaklanıyor. Gelecekte, kentli seçkinler kırsal dini eylemlere ve giyim-kuşama tavır alınca, bu güçler olasılıkla özümsenecektir. Gerçi iş aleminin yeni seçkinleriyle geri dini gruplar arasında çeşitli düzeylerde çatışmalar bekliyoruz, ama uzun vadede İslam denetim altına alınacaktır. 17

Orduya gerici suçlaması

Raporun hazırlanmasında büyük katkısı olan Paul Henze, Turkish Daily News muhabirinin Aralık tan sonraki gelişmeler ışığında sorduğu İslamcılar Türkiye politikasına hakim olacak mı sorusuna, Türkler fanatik Müslümanlar değil. Duyarlı Müslümanlar yanıtınıverdi. Henze, Genelkurmay a karşı tavrını da, Türk ordusu, şimdi de, 1918 den beri gösterdiği sorumluluk anlayışının aynısını sergiliyor. Hiç değişmedi sözleriyle açığa vuruyordu.18

Graham Fuller de Turkish Daily News muhabirine, İslam, Türk siyaset sahnesinin kalıcı bir parçasıdır. Ancak Türkiye nin siyasal, ekonomik ve toplumsal koşulları ağır biçimde bozulmazsa, egemen unsur olmayacak. Komünistler, faşistler ve İslamcı radikal hareketler, daima bozulma koşullarında güçlenir. Türk sivil toplumunun İslamcıları soğuracağına ve demokratik bir çerçeve içinde onlarla uyuma varacağına güvenim var diyordu.19

Ordu konumunu yitirecek

SAIC raporunda 2020 yılına kadarki Türkiye tablosu özetle şöyle çiziliyor:

- Türkiye Batı yla bağlarını sürdürecek, ancak Batı yla (ve NATO yla) ilişkileri eskiye göre daha çatışmalı olacak.
- İran la yakınlaşacak.
- Ordu siyasal sistemin teminatı konumunu yitirecek.
- Türkiye nin askeri güç kullanımı savunma amaçlıdır.
- Türkiye kitle imha silahlarına sahip olmayı isteyebilir.
- Avrupa Türkiye için ister olur-ister olmaz biçiminde bir seçenek değildir.
- Türkiye nin önde gelen müttefiki İsrail olacak.
- İslam Türkiye de egemen olmayacak.
- Türkiye de Bosna, Arnavutluk, Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna gibi küçük, istikrarsız ve varolma potansiyeli taşımayan devletlerle yeni-Osmanlıcı ilişkiler kurma yönelimleri belirecek.
- Türkiye Kürt sorununu kendi başına çözemeyecek. 20
ABD basını: Türkiye yi kayıp mı ediyoruz?

ABD de günlük tirajı iki milyon dolayında olan Wall Street Journal gazetesinde 17 Haziran 1996 da Richard Burt imzalı Türkiye yi kayıp mı ediyoruz başlıklı bir yorum yayımlandı. Yazı son 50 yılın bir muhasebesiyle başlıyor:

Dünyanın en sorunlu bölgelerinden birinde devamlılık abidesi olarak yaklaşık 50 yıldır yeralan Türkiye nin, ABD ve Avrupa ile stratejik ortaklığı şu günlerde tehlikeli bir risk altındadır.

Türkiye, Truman yönetiminin teşvikiyle NATO ya girdiği 1952 yılından bu yana, Kore Savaşı nda kahramanlık göstererek, soğuk savaş sırasında kararlı Rus karşıtlığı yaparak, Körfez Savaşı sırasında Amerikan önderliğindeki koalisyona kararlı katkıda bulunarak ve Ortadoğu daki barış sürecinde Amerikan politikasından yana tavır alarak, ABD nin dış politikasına hayati destek vermiştir.

Geçen hafta, üst düzey Türk komutanlar, görüşecek hiçbir şey olmadığını söyleyerek, ABD Savunma Bakanlığı ndan üst düzey yetkililerle toplantıyı iptal ettiler.

Savunma Bakanı William Cohen in Türkiye sorunuyla bağlandığı ifade edilmektedir. Dışişleri Bakanı Madeleine Albright ın, son dört ay içerisinde Türkiye üzerinde harcadığı zamanın, kendisinden önceki Dışişleri Bakanı nın dört yıl içerisinde harcadığı zamandan fazla olduğu söylenmektedir. Bunların doğru olduğunu ümit edelim. Türkiye yi kaybetmek, Clinton yönetimi açısından büyük bir siyasal sorunla sınırlı kalmayacaktır. ABD nin güvenliği açısından bir felaket olacaktır.

Orduyu bölme girişimleri

ABD basını, 28 Şubat tan sonra, az rastlanır bir biçimde Türk ordusu içinde bölünme yaratma ve kendi ekibini destekleme çabasına girdi. New York Times gazetesi, 16 Mart 1997 günlü sayısında, o sırada ABD de bulunan Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir i öven bir yazı yayımladı. Gazete, Orgeneral Çevik Bir in çevresinde kendisine bağlı güçlü bir subay grubu oluşturduğunu ve önümüzdeki yıllarda ordunun kontrolünü eline geçirecek düzeye geleceğini ileri sürdü. Bu tür yayınlara Washington Post da katıldı.

ABD, New York Times ın ağzından, Türk Silahlı Kuvvetler komuta kademesine ve özellikle Genelkurmay Başkanı na karşı bir tavır koyuyor ve hatta bir tehdit yöneltiyordu. Washington, Türk Ordusu içinde Amerikancı bir ekip yaratma çabasındaydı.

30 Ağustos yaklaştıkça, ABD ve işbirlikçileri, komplolara yöneldiler. Batı basınında CIA imalatı haberler yayımlandı. Bu imalata göre, Necmettin Erbakan, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı yı emekliye sevk ederek, Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu nu Genelkurmay Başkanlığı na getirecek ve 28 Şubat ın önünü kesecekti. Ordunun komuta kademesini yakından tanıyan herkes, Orgeneral Kıvrıkoğlu nun da, tıpkı Orgeneral Karadayı gibi Cumhuriyet Devrimi nin değerlerine bağlı olduğunu biliyordu.

Öte yandan, ordunun yapısını ve geleneklerini bilenler, stratejik kararların kişilere bağlı olmadığını ve Genelkurmay Başkanı değişince de hemen değişmeyeceğini bilirler. Ordunun Kuzey Irak ta Kürt devletinin ABD tarafından kurulmasına karşı tutumu stratejik bir karardı ve 1994 sonbaharından beri sürdürülüyordu. Bu tutum, 2000 yılında Kürt devletinin ilanı savaş nedenidir biçiminde Başbakanlık genelgesine de yansıdı.

ABD Ulusal Savunma Enstitüsü nin kıyamet senaryosu

30-31 Mayıs 1998 tarihlerinde ABD de yapılan bir toplantı, 1998 yılındaki şeriatçı kalkışmanın ABD den körüklendiğini açığa çıkardı. Türkiye medyasına Kıyamet senaryoları , Dehşet senaryosu İçsavaş senaryosu başlıklarıyla yansıyan21 toplantıyı Amerikan Ulusal Savunma Enstitüsü düzenledi. Başı yine adı Türkiye uzmanları na çıkmış CIA eski Ankara İstasyon Şefi Graham Fuller ile ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi Planlama Dairesi görevlisi Prof. Henry Barkey çekiyordu.

Fuller ve Barkey lerin senaryosuna göre, Kontrgerilla nın eskiden beri kırmızı bölge diye belirlediği Kahramanmaraş, Sivas, Erzincan, Kayseri ve Çorum da bir cuma namazında camilerde bombalar patlayacak. Ayaklanan halk valiliklere, kaymakamlıklara yürüyecek. Polis halkın önüne geçemeyince askeri birlikler devreye girecek. Laik-anti laik, Alevi-Sünni çatışması patlak verecek. Ağırlıklı olarak Sünnilerin safına geçen polis askeri birlikliklerle çatışmaya girecek. Dışarıdan silah bağlantıları yapan radikal İslamcılar, ayrılıkçı Kürtlerle birleşerek orduya karşı silahlı mücadeleye başlayacaklar. Orduda çözülmeler başgösterecek. Türkiye de içsavaş başladığında komşularının atacağı adımları da kestirmeye kalkışan Türkiye uzmaları, bu tabloya ABD-İsrail ikilisinin nasıl müdahale etmesi gerektiğini de belirlemeye çalıştılar.

Amaç, orduyu hizaya getirmek

Kıyamet senaryosu hazırlayıcılarının amaçlarına ilişkin açık sözlülüğüne şapka çıkarmamak elde değil. Zaman gazetesinin haberine göre, Türk Silahlı Kuvvetleri üzerindeki geleneksel yaptırım gücünü kaybetmeye başlayan ABD, ülke siyasetindeki ağırlığını açıkça hissettiren orduyu nasıl Amerikan çizgisine çekebileceğini düşünüyor. 22 Bunun için de aba altından sopa göstererek, içsavaş çıkarma ve çözülme tehditlerinde bulunuyor. Ulusal Savunma Enstitüsü nün toplantıyı düzenlediği günün hemen ertesinde, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nicholas Burns, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi nin suçlu bulduğu Recep Tayyip Erdoğan a ceza verme kararına, yerleşmiş diplomatik kuralların da ötesine geçerek ağır bir dille çattı.

Genelkurmay, şeriatçı eylemleri ve kıyamet senaryosu gibi ABD girişimlerini, Batı destekli irticanın içsavaş çıkarma tehdidi olarak değerlendirdi. Bu tehdidi, gerekirse silahla bastırmaya ve bin yıllık mücadeleye kararlı olduğunu açıkladı. Genelkurmay, içeriden ve dışarıdan gelen yoğun saldırılara karşı yalnız kaldığını; saldırılara yanıt vermesi gereken siyasal iktidarın ve devletin siyasal organlarının sessiz kaldığını ifade etmekten de geri durmadı.

11-11-11

1998 yılının başından itibaren, kıyamet senaryosu uygulamaya konuldu. Yılın ilk günlerinde, ABD de bulunan Fethullah Gülen, CIA Ortadoğu Masası Şefi ile gizli bir görüşme yaptı. Graham Fuller in ayarladığı görüşmeyi, MİT in Washinton daki görevlisi Mehmet Eymür yerine Askeri Ataşe saptayıp Ankara ya bildirdi.

İrticacı terörün 29 Ekim ve 10 Kasım etkinliklerine karşı hazırladıkları kanlı saldırılar önlendi. Yurt çapında bir kalkışmaya dönüştürülmesi planlanan türban eylemi başlatıldı. Hizbullah ve öteki terör örgütlerinin hayli etkin olduğu hazırlıklar, 11-11-11 parolasıyla yürütülüyordu. Şeriatçılar, yurt çapında bir insan zinciri oluşturarak isyan başlatma planları yapıyorlardı. Zincir eyleminin arkasından, Amerikan kıyamet senaryosu nda belirtilen bombalama ve çatışmalar gelecekti. Mayıs ayı başında İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal ı öldürme girişimi, provokasyonların başlangıcı olacaktı.

Birdal a suikastı 5 kişilik tim yaptı. Emniyet Özel Tim e bağlı suikast ekibinin üçü ülkücü mafyadan, ikisi PKK itirafçısı. ABD ve Avrupa, suikastın ardından TSK yi yıpratma kampanyasını hızlandırdı. Tansu Çiller in Öncü gazetesi, suikastten Genelkurmay ı ve Milli Güvenlik Kurulu nu sorumlu tutan provokasyon bildirileri yayınladı. Suikastın çok özel bir amacının, orduda 30 Ağustos terfi ve tayinlerini etkilemek olduğu ortaya çıktı. Suikast faillerinin birkaç gün içinde yakalanması oyunu bozdu.

3. AVRUPA KAPISINA BAĞLAYARAK PARÇALAMA

Çelik Harekatı ve arkasından 1996 yazında Irak yönetiminin kuzeye yönelik operasyonu, dünya imparatorluğu kurmak için Avrasya nın merkezini ele geçirme girişimlerinin daha başında ABD nin yolunu kesti. Yediği darbeyle geri adım atan ABD, Türkiye yi AB kapısına bağlayarak TSK yı zayıf düşürme taktiğine başvurdu. Bu taktik 1998 den itibaren uygulamaya konuldu.

Avrupa Birliği, 12-13 Aralık 1997 de yapılan Lüksemburg liderler doruğunda, yeni genişleme sürecinde birliğe girecek 12 aday ülkeyi belirledi. Hemen tümü 1990 ve sonrasında Birliğe girme başvurusunda bulunan ülkeler aday yapılırken, 1963 te AET yle Ankara anlaşmasını imzalayan, 1987 de tam üyelik başvurusu yapan ve 1995 sonunda AB ile Gümrük Birliği ne giren Türkiye dışarıda bırakıldı.

Türkiye Doğu ya döndü

Görüldüğü gibi, belli başlı dünya olaylarının hemen hepsi ya doğrudan ya dolaylı olarak Türkiye yle ilişkiliydi. Türkiye nin alacağı tutumlar, bu olayların çoğunun seyrini ABD ve Avrupa nın çıkarları doğrultusunda ya da tersi yönde değiştirecek derecede belirleyiciydi. Türkiye, Genelkurmay ın stratejik meselelerde ağırlığını koyması sonucunda, genel olarak emperyalistlerin çıkarlarına aykırı yönde adımlar attı ve Avrasya blokuyla, dünya dengelerini derinden etkileyecek ilişkiler geliştirmeye başladı.

ABD basınının Türkiye yi kayıp mı ediyoruz? endişesi boşuna değildi. Aynı endişeyi Lüksemburg AB doruğu ertesinde Türkiye nin AB yle bütün ilişkilerini dondurduğunu açıklaması üzerine, Avrupa da da seslendirenler görüldü. Bunun üzerine ABD Başkanı Bill Clinton ın girişimiyle, 11 Aralık 1999 da Helsinki de toplanan AB liderleri doruğunda yeni taktik kararlaştırıldı: Türkiye, AB nin koyduğu yol haritası na uygun hareket ettiği, yani Kopenhag kriterlerini benimsediği, Kıbrıs tan çekildiği, Ege de Yunanistan ın tezlerini kabul ettiği taktirde, AB aday üye adayıdır.

Yeni taktiğin özü, Türkiye yi Avrupa nın yörüngesinde tutmak, bu arada içerideki Batıcı çevrelere ve medyaya sağlanan propaganda alanıyla Türkiye ekonomisinin dışa daha da açılmasını, elde kalan dayanma noktalarının da yokedilmesini sağlamak, kolay lokma haline gelen ekonomiyi gizli yıkıcı faaliyetlerle çökertmek; hem içerde emperyalizme direnen, hem dünya çapında emperyalist stratejiyi bozucu rol oynayan TSK yı fizik olarak ve iç dengelerdeki etkinliği bakımdan zayıflatmaktı.

Clinton, AB kapısına bağlama taktiği için devrede

Türkiye nin Lüksemburg da dışlanması ve arkasından PKK lideri Abdullah Öcalan ın 9 Ekim 1998 de Şam dan ayrıldıktan sonra Amerikalı, İngiliz, İtalyan, Yunan milletvekilleri ve devlet görevlilerinin gözetiminde Atina-Moskova-Roma-Hollanda-Moskova-Atina-Kenya hattında dolaştırılması, Türkiye deki Batıcıların hızla güç yitirdiği, milletin bağımsızlıkçı odakların çevresinde toplandığı sürece ivme kazandırdı. Ekonomiyi emperyalist sermaye karşısında zayıf konuma sürükleyen küreselleşmecilik ve mali liberalizasyon sorgulanmaya başlandı. Özelleştirme çabaları tıkandı. Kürt sorununun eşitlik ve kardeşlik temelinde çözümü yönünde iç dinamikler güçlendi; bu konuda bölge ülkeleri hem tek tek, hem birlikte inisiyatif kazandılar.

Süreç, dış politikaya da yansıdı: Irak a ambargoyu fiilen delen Türkiye, İran, Suriye ve Rusya Federasyonu ile ilişkilerini iyileştirmeye başladı; Çin le stratejik işbirliği adımları attı, bu ülkeden büyük çaplı silah alımı ve ekonomik işbirliği için ön anlaşmalar yaptı. Bunlar, ne ABD nin ne AB nin istediği yönelimlerdi ve karşı hamlelerle önünün alınması gerekiyordu.

ABD İngiltere üzerinden müdahale etti. Washington-Londra-Berlin-Paris-Ankara-Atina güzergahında ve 1998 Nisan ında yapılan NATO nun 50. yıl doruğunda çok hızlı bir kulis trafiği yaşandı. ABD Başkanı Bill Clinton, Başbakan Bülent Ecevit e, Türkiye nin aday üye adaylığı konusunda Avrupalı dostları nezdinde ağırlığını koyacağı sözünü verdi. Üçüncü Yol cu23 ortakları İngiltere Başbakanı Tony Blair ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder, Clinton a destek verdiler. CIA analistlerinin dediği gibi, Türkiye nin bağımsız bir dış politika izlemesi ve Avrasya blokuna kayması Batı için en kabul edilemez durumdu.

AB dışişleri bakanlarının 15-16 Haziran 1998 tarihlinde yaptıkları Cardiff toplatısında, Lüksemburg zirvesinin Türkiye ye ilişkin kararlarının amacını aştığı üzerinde görüş birliğine varıldı. Yunanistan da Türkiye ye kapıyı aralama taktiğinin içine çekildi. Türkiye tam denetim altına alınmak istenirken, Lüksemburg kararları, kurulmuş bulunan denetimi de yokedecek gelişmeleri hızlandırmıştı. Öte yandan Batı nın Türkiye yi zayıflatma politikasında da bir değişiklik yapılamazdı. Öyleyse hem bu amaca ulaştıracak, hem de Türkiye deki bağımsızlıkçı eğilimin güçlenmesinin önüne geçecek bir ara yol bulunmalıydı.

Dışlama yerine açık kapı

Almanya Başbakanı Gerhard Schröder açıkladı. Schröder, Helsinki doruğu öncesinde, 1 Eylül 1999 da Alman parlamentosu yasama yılının açılışı nedeniyle yaptığı konuşmada, geçmişte izlenen dışlama politikasının Türkiye de orduyu güçlendirdiğini, bunun da Kürt sorunu, Kıbrıs, insan hakları ve demokrasi gibi sorunların Batı nın istediği yönde çözümünü zorlaştırdığını, daha ılımlı bir politikayla ordu karşıtlarının güçlendirileceğini belirtti. Aynı konuşmayı ertesi gün partisi SPD nin grubunda da tekrarladı. Schröder, 3-4 Haziran 1999 da Köln de yapılan AB zirvesinde olduğu gibi, Helsinki de de Türkiye nin tam üye adaylığı için çaba harcayacaklarını açıkladı.

Almanya Dışişleri Bakanlığı ndan AB Genişlemeden Sorumlu Komiserliği ne getirilen Günter Verheugen de Avrupa Parlamentosu Dışilişkiler Komitesi nin sorularına verdiği yanıtta Schröder in çizdiği hattı izledi:

Kopenhag insan hakları ilkelerini kabul etmeyen hiçbir ülke adaylık görüşmelerine çağrılamaz. Doğru, şimdiki durumda Türkiye, demokrasisindeki eksiklikler, insan hakları ve azınlık hakları ihlalleri ile hukuk düzenine uymaması nedenleriyle aday olamaz. Ancak Türkiye nin adaylığını desteklememiz, oradaki demokrasi güçlerini güçlendirecektir.

Azınlık hakları deyimiyle esas olarak Kürt sorununu kasteden Verheugen, Başbakan Bülent Ecevit in Schröder e gönderdiği mektupta, Türkiye nin Kopenhag ilkelerini kabul edeceği sözünü verdiğini açıkladı. Schröder ve Verheugen, Avrupa da yükselen işte o Dışladık ordu güçlendi. Bu da Türkiye yi kaybetmemize götürür. Kapıyı aralayalım ve orduyu zayıflatarak Türkiye yi yeniden denetim altına sokalım eğilimini seslendiriyorlardı. DSP-MHP-ANAP koailsyon hükümeti döneminde AB ile ilişkilerden sorumlu Devlet Bakanlığına getirilen Mesut Yılmaz ve yardımcısı Volkan Vural ın başlattıkları, AKP hükümetlerinin sürdürdüğü dizi dizi uyum paketleri bu taktikte ne kadar ileri gidildiğini göstermektedir.

CIA: Türkiye Yunanistan a saldıracak

1997-1998 yıllarında, ABD istihbaratını en çok meşgul eden konuların başında Türkiye ile Yunanistan arasında savaş çıkıp çıkmayacağı, çıkarsa nasıl sonuçlanacağı geliyordu. CIA nın Yahudi asıllı başkanı George Tenet, 20 Ocak 1998 de Amerikan Senatosu İstihbarat Komitesi ne verdiği raporda, iki ülke arasında Ege ya da Kıbrıs da bir çatışmanın kaçınılmaz olduğunu belirtti. Raporda, iç ve dış sorunlarından bunalan Türkiye nin, bunları aşmak için Yunanistan a saldıracağı ima ediliyordu. Sonraki günlerde, ABD istihbaratı, çatışmanın 1998 sonbaharında Ege de çıkacağı haberlerini yayıyordu.

Amerikan Kongresi Dışişleri ve Ulusal Savunma Dairesi Ortadoğu İşleri Uzmanı Carol Migdalovitz, Tenet ten 5 ay önce 21 Ağustos 1997 de Kongre ye konuyla ilgili bir rapor sumuştu. Kongre Araştırma Servisi nin en gözde elemanlarında biri olan, iki kez Türkiye ye gelip Güneydoğu ve Kuzey Irak ı dolaşan, Kürt sorunu konusunda da raporlar hazırlayan Migdalovitz, Türkiye ile Yunanistan arasında bir savaş çıkma olasılığının ciddi boyutlara vardığını belirtiyordu.24

CIA Ankara eski İstasyon Şefi Graham Fuller da PKK lideri Abdullah Öcalan ın Kenya da Yunanistan Büyükeliçiliği korumasında yakalanmasından sonra, Tenet ve Migdalovitz in vardıklarına benzer sonuçlara varıyordu. Fuller, CIA nın yan kuruluşu Rand Corporation için hazırladığı raporda, Türkiye-Yunanistan ilişkilerinin geleceği karanlık nitelemesi yaptı.

Yunanistan da savaş hazırlığı

Aynı dönemde, başta Savunma Bakanı Akis Çohacopulos olmak üzere, Yunanlı liderler, her fırsatta Türkiye saldıracak sözlerini tekrarlıyorlardı. Çohacopulos un talimatıyla Yunanistan ın üç aşamalı savaş planı üzerinde çalışmalar hızlandırıldı. Savaşın kaybedilmesi olasılığına göre hazırlanan plan, birinci aşamada Türkiye saldırısını Batı Trakya da durdurmayı; dağlık ve engebeli bölgenin tankların ve topçu birliklerinin hızlı hareket etmesine olanak vermemesi yüzünden birinci aşamada Türk birlikleri durdurulamazsa, ikinci aşamada Selanik ten sonra Atina ya iki saat uzaklıktaki Larisa da kurulan hatta durdurmayı, o da başarılamazsa Atina yı boşaltıp başkenti Girit adasına taşımayı öngörüyor.

Ortak savunma doktrini çerçevesinde Güney Kıbrıs da da aynı şey yapılacaktı. Rus SS-300 füzelerinin yerleştirilmek istendiği, zırhlı askeri araç mevcudu hızla artırılan Kıbrıs da, savaşın hemen başında Türk birliklerinin Lefkoşa nın Rum kesimini ele geçirebilecekleri öngörüsüyle, başkent ve Rum devlet arşivi Limasol a, Türklerin ilerlemesi durdurulamazsa, oradan da Girit e taşınacaktı. 1997 Aralık ayında Güney Kıbrıs a giden bir grup Yunan subayı, bu planın işlerliğe konulmasına nezaret etti.

Yunanistan, asıl olarak Avrupa ve ABD nin çatışmanın büyümesine izin vermeyeceklerine güvenerek, yıldırım savaşla Türkiye ye olabildiğince ağır kayıp verdirmeyi hesaplıyor ve stratejisini buna göre kuruyordu. Lozan Anlaşması çiğnenerek adalarda inşa edilen askeri havaalanları takviye edildi. Yıldırım savaş uyarınca, adalardan kalkacak avcı uçakları Türkiye nin batı sahillerini vurup hızla dönecekler. Türkiye den adalara yönelecek bir saldırıya karşı da hava savunma sistemi devreye sokulurken, saldırı amaçlı olarak güçlendirilen deniz gücü Türkiye kıyılarını vuracaktı. Türkiye nin Ege Ordusu nu lağvetmesini isteyen Yunanistan ın son yıllardaki silah alımları bu plana uygun yapıldı: Hızlı ve manevra yeteneği yüksek avcı ve bombardıman uçakları, karadan ve denizden fırlatılabilen orta menzilli füzeler, hava savunma sistemleri... ABD Dışişleri Bakanlığı na bağlı US Arms Control and Disarmament Agency (ABD Silahların Kontolü ve Silahsızlanma Ajansı), 167 ülkenin savunma ve silahlanma konularındaki durumlarını gösteren World Military Expenditures and Arms Transfers (Dünyada Askeri Harcamalar ve Silah Ticareti) başlıklı raporu, Yunanistan ın 1992 yılına kadar silahlanmaya hem reel, hem oransal olarak Türkiye den daha fazla para harcadığını gösteriyor. 1992 yılından sonra Türkiye nin harcamalarında görülen yıllık ortalama 300 milyon dolarlık fazlalık, Güneydoğu da PKK ayrılıkçılığına karşı verilen askeri mücadelenin bir sonucudur.

Yunanistan ın, bu kez Avrupa Birliği üyesi olarak, Birinci Dünya Savaşı ertesinde emperyalistler adına Türkiye ye karşı oynadığı meşum role benzer bir pozisyona girmiş bulunduğunu söylemek abartılı olmayacaktır.

Kıbrıs da silah gösterme

Avrupa Parlamentosu nun Fransız üyesi Jean Charles Marchiani, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kastederek, İşgal bölgelerinin Türkiye ile entegrasyonuna yönelik herhangi bir girişim, Türkiye nin AB ile ilişkilerinin sonu anlamına gelir ve savaş nedeni oluşturur d e di. Medyanın Kızıl Dany si Daniel Con-Bendith, Marchiani nin Güney Kıbrıs ta savurduğu savaş tehtidini, üstelik İstanbul da tekrarladı. 26 Kasım da İstanbul da yapılan AB Karma Parlamento Komisyonu 48. dönem toplantısına komisyonun eşbaşkanı olarak katılan Con-Bendith, Türkiye Kıbrıs da işgalcidir. KKTC yi ilhak ederseniz bunu savaş nedeni sayarız dedi. AB Temsilcisi Karen Fogg un da bulunduğu toplantıda, Alman parlamenter Ozan Ceyhun ise, Kıbrıs konusunda direnmenin Türkiye ye zarar vereceğini söyledi.

Dönemin Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Glafkos Klerides de, Rum Kesimi nin iki yıl içinde AB ye gireceğini, Baf askeri üssü de dahil olmak üzere bütün limanlarını AB askeri varlığına şimdiden açacağını açıkladı. Klerides, silahlanmaya devam edeceklerini ekledi.

AB nin Kıbrıs ta Türkiye yi savaşla tehdit eden hamlesinin ucu çok önceden görünmüştü. AB nin yasama organı Avrupa Parlamentosu, 5 Eylül 2001 deki oturumunda, Lüksemburg Dışişleri Bakanı Jacques Poss un hazırladığı Kıbrıs raporunu 31 red oyuna karşılık 504 oyla kabul etti. Raporda Türkiye işgalcilikle , Kıbrıs ta kilise, manastır gibi dini mekanları tahrip etmekle ve Rumları topraklarından sürmekle suçlanıyordu.

Bu süreç, bilindiği gibi, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan ın açıkladığı, gerçekte ABD-İngiltere ikilisi tarafından hazırlanmış, Türkiye ile Kıbrıs Türklerinin tezlerine taban tabana zıt Annan Planı ve geçen Mayıs ayında Kıbrıs Rum kesiminin uluslararası anlaşmaları çiğneyerek25 AB ye alınmasıyla sonuçlandı.

AB kapısına bağlayarak parçalama taktiğini en net biçimiyle Kıbrıs sorununda görürüz. Türkiye ve KKTC de, Türkiye nin Kıbrıs daki haklarından vazgeçmesini savunan önemli ver kurtul cephesi oluşturuldu. AKP iktidarı, TÜSİAD, büyük patronlar, dışarıdan beslenen vakıf ve sivil toplum örgütleri ile medya nın oluşturduğu bu cepheye karşı duran TSK, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş, İşçi Partisi ve öteki bağımsızlıkçı güçler, yoğun bir saldırı ve karalama faaliyetinin hedefi durumundalar.

4. SON AŞAMA: TÜRK SUBAYLARA SİLAH ÇEKMEK, BAŞLARINA ÇUVAL GEÇİRMEK

1 Mart ta TBMM nin, 62 bin Amerikan askerinin Güneydoğu başta olmak üzere yurdun çeşitli yerlerinde konuşlanmasına ve kuzeyden Irak a karşı cephe açılmasına ilişkin hükümet tezkeresini reddetmesi, ABD nin o güne kadar alttan alta yürüttüğü TSK ye düşmanlığını su yüzüne çıkardı. Bir zamanlar dergilerde takma adlarla ya da alt düzeyden ifade edilen düşmanca görüşler, artık Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yardımcısı Paul Wolfowitz, Dışişleri Bakan Yardımcısı Marc Grossman gibi Amerikan yönetiminin önde gelenlerince açıktan seslendiriliyor. Dahası, Kuzey Irak taki Amerikan işgal birliklerinin komutanı Albay William Mayville, doğrudan Pentagon dan aldığı emirle, 4 Temmuz da Süleymaniye deki Türk Özel Kuvvetleri karargahına 200 askerle operasyon düzenledi ve silah kullanarak 11 Türk subay ve askerini esir aldı. Tartaklanan, başlarına çuval geçirilen Türk subay ve askerleri günlerce tutsak kaldı. Medyada çıkan haberlere göre, Amerikan askerleri ateş etme emri almışlardı.

Çatışırız tehdidi

Tezkerenin TBMM de reddinden sonraki ilk saldırı atışı Milliyet gazetesinin Washington temsilcisi Yasemin Çongar ın köşesinden yapıldı.26 Çongar, Pentagon un TSK ye kızgınlığını, ABD Genelkurmay Başkanı General Richard Myers in Ankara daki muhatabıyla yaptığı telefon konuşması sırasında, öfkeden telefonu duvara fırlattığını yazarak dile getirdi.

Amerikalı yetkililer, kızgınlıklarını Çongar gibilerin satır arasına sıkıştırmasına gerek bırakmadan da ifade ettiler. Örneğin ABD Başkanı George W. Bush un Kuzey Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad, Bush yönetiminin daha önce Türkiye nin Kuzey Irak içine 20 km girmesini kabul ettiğini, ancak asker tezkeresinin reddedilmesi üzerine bu anlaşmanın geçersiz olduğunu belirtti ve Askerleriniz ile Kürtler ve Amerikan kuvvetleri arasında çatışma çıkması riski var" tehdidini savurdu.

Yasemin Çongar ın belirttiğine göre, Beyaz Saray dan üst düzey bir yetikili de, Washington un artık iki noktaya odaklandığını söyledi. Buna göre, ABD ilk olarak Türkiye yi Kuzey Irak tan uzak tutmak istiyor. İkinci olarak da, Körfez Savaşı nda olduğu gibi Türk hava sahasının kullanılması için izin alma peşinde. Çongar, ABD Genelkurmay Başkanı General Richard Myers ın, TBMM, ABD askerine izin vermezken, Türk askerlerinin de Irak a girmesini engellemiş oldu yollu sözlerini de aktarıyordu.27

Wolfowitz in saldırı okları Genelkurmay a

Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ün 2 Nisan da Türkiye yi ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile 9 maddelik gizli bir mutabakat metni üzerinde anlaşmaya28 varmasından sonra, Türkiye ile ABD arasında TÜSİAD, AKP çevreleri ve Doğan Grubu mensuplarının yürüttüğü bir paralel diplomasi tarfiği yaşandı. Bu yolla ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz in Genelkurmay ı hedef alan ağır açıklamalırının ve bu açıklamalar medyada günlerce işlenerek TSK nin yıpratılmasının ortamı yaratıldı.

Mehmet Ali Birand, Cengiz Çandar la birlikte, Wolfowitz i 5 Mayıs ta CNN-Türk te manşet programına çıkardı. Wolfowitz açtı ağzını, yumdu gözünü diye yazdı Birand.29 Wolfowitz, tezkere olayı nedeniyle AKP iktidarına da yükleniyor görünmesine karşın, okları asıl olarak Genelkurmay a atıyordu. Bu durum ve kullandığı üslup, aslında Wolfowitz ten ne alacağını önceden bilen Birand ı bile şaşırtmıştı .

Boston Globe gazetesi, televizyon mülakatının yayınlanmasından bir sonraki gün, özet olarak Wolfowitz Türkiye de darbe kışkırtıcılığı yaptı yorumunda bulundu. Wolfowitz, gazeteye gönderdiği mektupta bu yorumun yanlış olduğunu, Tü r k i y e d e s i v i l y ö n e t i m l e i şb i r l i ği y a n l ıs ı o l d u k l a r ın ı belirtti. Cengiz Çandar da şu satırlarla Boston Globe u tekzip etti: Wolfowitz , Irak konusunda Türkiye ile Amerika arasında , Amerika tarafından beklenen işbirliği nin gerçekleşmemesinin günahı nı, bu konuda , yani iki ülke arasındaki güvenlik ve savunma işbirliği ni doğrudan doğruya ilzam eden bu konuda , güçlü bir liderlik rolü göstermemiş olması na bağlayarak , asker e yüklemiştir . Söz konusu mülakatın , Türkiye de ve dışarıda bunca gürültü çıkartmasının ve yankılanmasının sebebi de zaten Türk - Amerikan ilişkilerine kattığı bu yeni unsur dur . 30

Wolfowitz, Süleymaniye saldırısını haber verdi

Birand ın yazdığına göre, Wolfowitz, Genelkurmay a yönelik düşmanca sözlerin arkasından, bu tavrın değişmesi için ABD nin iki dayatmasını da açıkladı:

Öncelikle Türk hükümeti, Türk Genelkurmayı ve Türk toplumu girdiği açıkça Amerika karşıtı ve Saddam yanlısı tutumu değiştirmeli ve hatasını kabul etmeli ydi. Türkiye bu adımı attıktan sonra Irak koalisyon ülkeleri arasına girebilirdi.

İkinci olarak, Wolfowitz, Kuzey Irak artık Türkiye nin arka bahçesi değil. İstediğiniz zaman girip çıkamaz, istediğiniz gibi de haraket edemezsiniz. Hareketlerinizi bize bildirmek ve bizden izin almak zorundasınız. Uzun vadade de, (eğer eski ilişkilerimizi yeniden kurabilirsek) Kuzey Irak ta kalmanız güçtür. Kafanızı Kürtlere takmaktan vazgeçmelisiniz diyordu.

Wolfowitz in bu sözleri, 4 Temmuz da Süleymaniye de Türk Özel Kuvvetleri birliğine yönelik açık silahlı saldırının habercisiydi. AKP iktidarı, hem ABD nin Irak a Türk askeri gönderilmesi ve böylece Irak koalisyon ülkeleri ne katılma, hem Kuzey Irak tan çekilme isteklerine gönüllü yaklaştığını, Gül-Powell mutabakatıyla göstermişti. TSK ise her iki konuda karşı çıkışını sürdürüyordu. Bu karşı çıkışı, 1. Ordu Komutanı Orgeneral Çetin Doğan, daha sonraları kamuoyu önünde açıkça seslendirdi.

Rumsfeld, Süleymaniye saldırısını savundu

ABD nin TSK nin direnişine yanıtı silaha başvurmak ve Süleymaniye de 11 Türk subay ve askerini, başlarına çuval geçirerek esir almak oldu. Medyadaki ABD sözcüleri, bu saldırıyı bile Irak a asker göndermenin zorunlu olduğuna gerekçe yapmaya kalkıştılar. ABD gurka sı olunca, böyle yeni bir saldırıya zemin kalmayacağını yazıp söylediler.

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, diplomatik denklik kurallarını çiğneyerek, Başbakan Tayyip Erdoğan a Süleymaniye olayına ilişkin bir mektup gönderdi. Mektupta, Türk birliğinin silah zoruyla tutsak edilmesini ve başlarına çuval geçirilmesini savunan Rumsfeld, eylemin hükümeti değil TSK yi hedef aldığı ayrımını da yapıyordu.31

Rumsfeld, muhatabı Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ü atlayarak mektubu Başbakan a göndermiş ve böylece Türkiye Cumhuriyeti ne bir kez daha hakarete kalkışmıştı. Tayyip Erdoğan, mektubu reddetme onurluluğunu da göstermedi.

Gül orduyu ABD ye şikayet etti

Dişleri Bakanı Abdullah Gül, Süleymaniye saldırısından 21 gün sonra, ABD ye gitti. Gül, resmi toplantılarda ve yemekli buluşmalarda sergilediği tutumu, Yasemin Çongar ın yazdığına göre, bir ABD li, Özal'dan beri kimseden pek işitmediğimiz türden mesajlar diye nitelemişti.32

Gül, bütün temaslarında ve konuşmalarında ağırlığı siyaseti sivilleştirme kararlılığı na ayırdı. TSK yi şikayet ederek Amerikan yönetimi nezdinde prim yapma çabası Amerikalıları memnun etti. Kendisini dinleyen ABD'liler, bir bakıma müzmin ikinci adam imajıyla tanıdıkları Gül ün, aslında bu konularda Erdoğan dan daha derin düşündüğü izlenimini de ediniyorlar diye yazdı Çongar.

Gül, Türkiye'nin özel koşullarının, AB'ye üyelik kriterlerinin karşısına çıkarılamayacağını vurguluyor, TBMM gündemindeki 7. Uyum Paketi'ne, askeri çevreden gelen (ve medyaya yansımayan kısmının yansıyandan çok daha derin olduğu anlaşılan) itirazların kendilerini durdurmayacağını söylüyordu.

Yine Yasemin Çongar dan aktaralım: Bir ABD'li yetkiliye göre, Gül'ün sivilleşme mesajında iki önemli unsur vardı:

İlki, gücünü sandıktan almayan aktörlerin siyasete müdahalesinin kurumsal zeminlerinin tasfiyesi. İkincisi de, K. Irak'ın Ankara pratiğindeki özel askeri statüsüne son verilmesi. Gül, Türk askerinin de bölgeden çıkacağı konusunda kuşkuya yer bırakmadı. Dahası, 1996'dan beri Genelkurmay'ın yetkisine bırakılmış olan K. Irak'ın, yeniden sivil hükümetin yetkisine alınacağı ve Dışişleri'nin geliştirdiği Artık K. Irak diye ayrı bir politikamız yok, bir bütün olarak Irak politikamız var yaklaşımının devletin her kademesinde geçerli kılınacağının işaretini verdi.

Gül, gezide, Türkiye de sivil, asker her kesimde yükselen ABD karşıtı dalgayı da Nasyonal Sosyalizm olarak niteledi. AKP nin siyasi çizgisinin Amerikan değerleriyle örtüştüğünü vurguladı.

SONUÇ

ABD nin TSK yi düşman kuvvet olarak değerlendirmesi, kuşkusuz nesnel temele dayanıyor. 1980 lerin başlarında planlanmaya başlanan ve 2020 leri de kapsayan yeni ABD stratejisi, bir dünya imparatorluğu kurmayı amaçlıyor. Bunun da yolu, Alfred Thayer Mahan ile Halford Mackinder gibi Amerikalı stratejistlerin33 dünyanın kalbi dediği Avrasya nın merkezine hakim olmaktan geçiyor.

ABD, bütün ittifaklar sistemini bu strateji uyarınca yeniden belirliyor. Uuluslararası kurumlar, anlaşmalar ve milli devletler, bu çerçevede bir yere oturtuluyor. ABD Başkanı George W. Bush, Ya bizdensiniz, ya düşmansınız demişti. Bu sınıflama TSK için de geçerli. Kore de silah arkadaşlığı , 50 yıllık müttefiklik gibi safsataların ABD için kıymeti harbiyesi yoktur.

Öte yandan, TSK için Bush un bizdensiniz sınıfına girmek, ABD nin savaş alanındaki piyonu olmak demektir. Irak a asker gönderirsek, ABD nin bizdensiniz lerinden oluruz. Bu da İngiliz sömürge imparatorluğunun gurka sı konumuna düşmektir.

TSK gurka olmayı kabul edebilir mi? Hayır! Çünkü TSK, emperyalizme karşı tarihin ilk milli kurtuluş savaşını vermiş ve kan dökerek kazanmıştır. Milli Kurtuluş Şavaşı nın başından itibaren inşa edilen milli devlet, savaşı izleyen zaferin üzerinde yükselmiştir. Hatta TSK nin kendisi de büyük ölçüde o savaşın içinde oluşmuştur. TSK nin her şeye rağmen milletten kopmamasının başlıca nedeni budur. Her milli ordu kendi milli devletini savunmakla yükümlüdür. Milli Kurtuluş Savaşı na öncülük etmesi, bütün milleti birleştirmesi ve kendi modern kurumları ile değerlerini de savaşın içinde oluşturması TSK yı, başka ordulardan farklı yapmaktadır. Bu durum TSK nin bilincinin hem başlıca kaynağı, hem ana eksenidir. Devletin diğer kurumları hangi konuma düşerlerse düşsünler ve o kurumlar ordunun direncini kırmak için ne tür komplolara girerlerse girsinler, TSK nin milli devleti savunma iradesi kırılmamaktadır. ABD yi TSK ye düşman yapan da budur.

TSK nin milli devleti savunma iradesinin her şeye karşın kırılmadığını ve kırılmayacağını söylerken, bir temmeniyi dile getirmiyoruz. Bu da olgulardan çıkardığımız bir sonuç. Doğan Güreş in Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde, ABD nin baskısıyla halktan büsbütün kopmuş profesyonel ordu oluşturma çalışmaları hızlandırılmıştı. TSK nin gurka laştırılması süreci, profesyonel ordu formülüyle sunuluyordu. Genelkurmay, 1991 sonbaharında basına verdiği konferansta, şu açıklamayı yapmış:

Dünyadaki son gelişmeler çerçevesinde TSK nın yeniden yapılanmasına yönelik çalışmalar yoğun şekilde sürdürülüyor. 1988 yılında başlatılan çalışmalar önümüzdeki yıl tamamlanarak, TSK nın yeniden yapılanmasında neticeye gidilecek. Alay ve tümenler kaldırılarak bölük, tabur, tugay, kolordu bağlantılı bir yapıya geçilecek. Profesyonel orduya geçiş olarak da adlandırılan yeni yapılanmaya göre, TSK nın tavan mevcudu 350 bin kişi olarak belirlendi. Çalışmalar tamamlandığında TSK çağın gereklerine, her türlü arazi yapısı ve düşman yapısına uygun, mobil, çok maksatlı, ateş gücü yüksek, sevk ve idaresi kolay, savunmayı gece ve gündüz gerçekleştirebilecek bir yapıya kavuşacaktır.

Açıklamada dikkat çeken görüşler, Dünyadaki son gelişmeler başlığı altında yer alıyordu. O yıl Roma da yapılan NATO zirvesinde düşman olarak, ABD Merkezi Komutanlığı nın sorumluluk alanına giren, Ortadoğu ve eski Sovyet cumhuriyetleri başta olmak üzere Güney ülkeleri belirlendi. Bu saptama, Libya dan Çin Halk Cumhuriyeti sınırına kadarki bölgeyi hedef alan yeni ABD stratejisinin bir başka anlatımıydı.

Güreş, Türk Silahlı Kuvvetleri nin hedefinin de aynı olduğunu belirtiyordu. Alan dışı krizlerden tehdit gelebileceği tezine dayalı olarak NATO nun strateji değiştirdiğini açıklayan Güreş, Türk Silahlı Kuvvetleri, bölgesindeki krizlerin yanısıra, politik kararlara bağlı olarak, dünyanın diğer bölgelerindeki barışı tehdit eden ve insan haklarını ihlal eden krizlere de müdahaleye hazır olmak zorundadır diyordu. Güreş in tehdit tanımı da ABD den alınmıştı: Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar üçgeni ...

Dahası, Güreş, Türkiye nin güvenliğine yönelik tehlikeler sıralamasına, bu ülkelerdeki siyasal, ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklarla iktidar ve nüfuz mücadelelerini de katıyordu. TSK, ayrıca Birleşmiş Milletler ve AGİK çerçevesinde barışı koruma faaliyetlerine de destek sağlayacaktı.

Güreş in kriz bölgelerine müdahale tezinin bir başka biçimini, emekli Orgeneral Çevik Bir savundu. ABD Savunma Bakanlığı nın (Pentagon), isim vererek Somali operasyonunun başına istediği, Amerikan Yahudi Ulusal Güvenlik Enstitüsü JİNSA nın üstün liderlik ödülü nü verdiği Çevik Bir, emekli olduktan sonra, 29 Kasım 1999 da davetli konuşmacı olarak katıldığı, onursal başkanlığını Ali Şen in yaptığı Rumelili Yönetici ve İşadamları Derneği nin toplantısında, Batı için güvenlik üretme yi önerdi. Bir, bu görüşünü, yazı kurulunda yeraldığı Ulusal Strateji dergisinin Mart-Nisan 2000 tarihli sayısında, İsrail i de katarak ayrıntılandırdı:

Türkiye ve İsrail, bulundukları bölge ve ötesine barış ve istikrar temini gibi pozitif stratejiler üretebilecek konuma sahip iki ülkedir. Güvenlik tüketen değil, güvenlik üreten ülkelerdir. Her iki ülkenin artan stratejik önemleri ve müsbet şekilde gelişen ekonomileri, bu ülkelerin bölgelerine ve ötesine barış ve istikrar temininde müsbet rol oynamaktadır.

1. Ordu Komutanı (o sırada Genelkurmay 2. Başkanı ydı) Orgeneral Yaşar Büyükanıt ın 29-30 Nisan 2003 tarihleri arasında İstanbul da Harp Akademileri nde düzenlenen Küreselleşme ve Uluslararası Güvenlik Sempozyumu nu açış konuşması ile Genelkurmay Plan ve Prensipler Başkanı Korgeneral Reşat Turgut un Küreselleşmenin Askeri Boyutları ve Güvenlik Stratejilerine Etkileri başlıklı bildirisi, TSK nin askeri stratejisini yansıtmaktadır. Her iki komutan da, küreselleşme kavramından kaynaklanan bulanıklıklar bir yana, esas olarak milli devleti savunmaya vurgu yapmaktadır.34 Büyükanıt ve Turgut un görüşleri nerede, Güreş ve Bir in kriz bölgelerine müdahale ya da Batı için güvenlik üretme tezleri nerede...

Hayal kurmaya gerek yok. Önümüzdeki dönemde başka ve daha büyük çaplı Süleymaniye olayları yaşayabiliriz. Bu gerçeğe hazırlanmalıyız ve önlemlerimizi zaman geçirmeden almalıyız. ABD yöneticilerinin ve Amerikancı medya ile iktidarın müttefik, dost vb sözleri, Böylesine ileri savaş teknolojisine sahip ABD ye karşı durulamaz , reelpolitik ABD ile birlikte olmayı gerektiriyor propagandaları, bilinç bulanıklığından ve uyanıklığın körelmesinden başka sonuç doğurmaz. Zaten bu amaçla bol bol piyasaya sürülmektedir bu palavralar. Zaman kazanmak adına bilincin iğfal edilmesine izin vermenin ve sürekli geri adım atmanın faturası, göreceğiz çok ağır olacaktır.

DİPNOTLAR...

1 Bu yazının biraz daha genişletilmiş bir hali 18 Mart 1998 den başlayarak Cumhuriyet gazetesinde dizi olarak yayımlanmıştır.

2 Hürriyet, 5 Temmuz 2003. Ancak, yeminli ABD kalemi Cengiz Çandar, Temmuz başlarında Ilıcakların Tercüman ında yayınladığı Albay başlıklı yazısında, Albay Mayville in Türk Özel Kuvvetleri ni suçlayan ve Amerikalıların Türk Özel Kuvvetleri ne ne kadar sabırlı davrandığına ilişkin açıklamalarına yer veriyor. Yazıdaki şu satırlar ayrıca dikkat çekici: Amerika 'nın savaş öncesi ve savaş sırasında Türkiye ile arasında ortaya çıkan uyumsuzluğun Irak ta faturasının Türkmenlere çıktığın da ve çıkarıldığında mutabık kalıyoruz .

3 United States Central Command 1994 Posture Statement, Presented to the 103rd Congress by General Joseph P. Hoar, Commander in Chief, United States Central Command.

4 Ordu nereye , 2000 e Doğru, 11 Agustos 1991, sayı 24.

5 Raporun geniş bir özeti için bkz günlük Aydınlık, 12 Mart 1994 ve sonrası.

6 Bkz. Hasan Bögün, agy, Teori, Nisan 1998.

7 Cengiz Çandar, Sabah, 25 Mart 1995.

8 Aydınlık, 26 Agustos 2001, sayı 37/736.

9 Bkz. Hasan Bögün, agy, Teori, Nisan 1998.

10 Joint Forces Quarterly, yaz 1995.

11 Cengiz Çandar, Sabah, 28 Mart 1995.

12 Cengiz Çandar, Sabah, 25 Mart 1995.

13 Mediterranean Quarterly, kış 1995.

14 Joint Forces Quarterly, kış 1997.

15 Washington Post, 26 Haziran 1997.

16 US Strategic Report: İslam will not dominate Turkey , Turkish Daily News, 14 Mayıs 1997.

17 Agy.

18 Agy.

19 Agy.

20 Agy.

21 Cumhuriyet, 1 Haziran 1998, Zaman 2 Haziran 1998, Enis Berberoğlu nun köşe yazısı, Hürriyet, 2 Haziran 1998.

22 Zaman, 2 Haziran 1998.

23 İngiltere Başbakanı Tony Blair in öncülüğünü yaptığı, ABD eski Başkanı Bill Clinton ve Almanya Başbakanı Gerhard Schröder in desteklediği Üçüncü Yol doktrini, öz olarak, ABD eski Başkanı George Bush un (baba Bush) adıyla anılan emperyalist Yeni Dünya Düzeni doktrinin sol görüntülü yeni versiyonundan başka bir şey değildir. Ulusal sınırları hiçe sayan Üçüncü Yol doktrini, demokrasi ve insan hakları bahane edilerek ülkelerin içişlerine karışılabileceğini, uluslararası toplum un demokrasi ve insan haklarına saygıyı kurumlaştırmak için bir devlete askeri müdahale yapma hakkı bulunduğunu öngörüyor. Bu programın ekonomik boyutunda ise, ulusal ekonomilerin yıkılması pahasına pazarların emperyalist mali sermayeye sonuna kadar açılması isteniyor. Pazarlarını korumaya kalkışan ülkeleri cezalandırma bekliyor. Üçüncü Yol doktrininin uygulamalarına Irak, Yugoslavya ve Endonezya da tanık olduk. Üç ülke de dış askeri müdahalelerle bölündü.

24 Carol Migdalovitz, Greece and Turkey: Agean Issues-Background and Recent Developments, CRS Report for Congress, 21 Agustos 1997.

25 Evet, uluslararası anlaşmaları çiğneyerek; çünkü Zürih te parafe edilen, Londra da imzalanan Garanti Anlaşması ile Kıbrıs Anayasası, Kıbrıs ın, garantör devlet Türkiye nin içinde bulunmadığı uluslararası bir oluşuma girmesini yasaklamaktadır.

26 Cengiz Çandar, Mehmet Ali Birand ve Yasemin Çongar ın birlikte hareket etmeleri, randevuları birlikte almaları, birbirlerinin açıklarını kapatmaları , birinin bıraktığı yerden diğerinin devam etmesi; yazılarının, yazılmadan önce üzerinde konuştukları izlenimini bırakacak denli tıpatıp birbirine benzemesi, farklı gazetelere mensup bu üçlünün, arkadaki bir kuvvet tarafından seçilip yönlendirildiklerini kanıtlıyor. Bu üçlü çete , ABD yönetim çevrelerinin birinci elden sözcülüğü nü yapmaktadır ve o çevrelerden aldıkları güçle TSK ya saldırda pervasızdırlar. O nedenle, alıntılamaları üçlü çete nin yazılarıyla sınırlı tuttuk.

27 Milliyet, 16 Mart 2003.

28 Abdullah Gül bu anlaşmayı Vatan gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu na açıkladı. Vatan, 24 Mayıs 2003. Ayrıca bkz. Aydınlık, 20 Temmuz 2003, sayı: 835.

29 www.hürriyetim.com.tr

30 Dünden Bugüne Tercüman, 27 Mayıs 2003.

31 Mektubun Türkçe tam metni için bkz Hürriyet, 18 Temmuz 2003.

32 Milliyet, 28 Temmuz 2003

33 Alfred Th. Mahan, The Problem of Asia and Its Effect upon International Policies, Maston & Co., London, 1900. Halford Mackinder, Foundations of National Power, Princeton Unuversity Press, Princeton, N.J. 1945. İkisin de aktaran Genrikh Trofimenko, The US Military Doctrine, Progress Publishers, Moskova, 1986.

34 Orgeneral Yaşar Büyükanıt ın konuşması ile İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek in bu konuşmaya ilişkin geniş değerlendirmesi için bkz. Teori, sayı 163, Ağustos 2003

Yukarıda sunulan bilgi ve belgeler TEORİ DERGİSİNİN EYLÜL 2003-164.sayısında yayınlanmıştır.