29 Nisan 2009 Çarşamba

Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ ne demek istedi?

Dün, Genel Yayın Yönetmenimiz Hayri Köklü ve savunma muhabirimiz Fatih Erboz’la beraber Orgeneral İlker Başbuğ’un basın toplantısını izlemek için Genelkurmay Karargahına gittik.Toplantı, Diyarbakır Lice’de şehit olan 9 er sebebiyle hüzünlü başladı.Orgeneral Başbuğ, şehitlerimiz için üzüntüsünü açıkladıktan sonra ilk bilgileri paylaştı ve patlatılan bomba hakkında bilgiler verdi.

Gömüden çıkarılan silahlar

Ardından gündem konusuna yani Ergenekon olayına gelindi ki bu nitelemeye İlker Paşa, mahkeme kararlarına atıf yaparak haklı tepkisini ortaya koydu.Soru cevap faslından önce Beykoz Poyrazköy’de gömüden çıkarılan silahlarla ilgili olarak konuşan Orgeneral Başbuğ’un silah, mühimmat ayrımını yaparak yakalanan silahlardan hiç birinin TSK’ya ait olmadığını söylemesi fevkalade önemliydi.Keza mühimmatlarda sadece kafile numarasının bulunması yani aynı seriden üretilen binlerce silahın aynı numarayı taşıdığı bilgisi de kamuoyu için yeniydi.Yine MKE Kurumu’nda üretilen muhimmatların, TSK’nın yanı sıra Emniyet Müdürlüğünce de satın alındığının açıklanması da fevkalade kayda değerdir.En önemlisi, aynı kafiledeki silahların bir bölümünün TSK’ya bir bölümünün de Emniyet’e verildiği bilgisi, adeta bomba haber hüviyetindeydi.Poyrazköy’deki silahlarla ilgili olarak boş lav silahlarının gömülmesi ve yine dolu bir lav silahının TSK envanterinde olmamasının açıklanması ise kafa karıştıran bir başka olguydu.Gelelim askeri bölge söylemine:Oradaki bilgi de yanlış çünkü söz konusu alan, ikinci derecede askeri bölge, yani buraya Türk vatandaşı olan herkes girebildiği gibi imar alındığında bu tür arazilere bina bile kurulabiliyor. Dolayısı ile Orgeneral Başbuğ bu açıklaması ile “Burası askeri alan, silah gömme işini askerden başkası yapamaz” dezenformasyonlarına cevap vermiş oldu.Genelkurmay Başkanı TSK’nın1996’dan itibaren gömülü silahının olmadığını ısrarla belirtti.

Silahlar Emniyetin mi?

Dahası kayıtlara göre TSK’nın mühimmatında bir kayıp da söz konusu değilmiş.Gelelim bu ifadelerin tercüme edilmesine:Orgeneral Başbuğ bu gömü işinde ısrarla, TSK yok derken belli ki başka adresleri işaret etti.Hayır, Başbuğ Paşa devletimizin hiçbir kurumunu hedef göstermedi ve bunu yapmamaya çok özen gösterdi ama komutanın bir şeyleri ima ettiği ortadadır.Genelkurmay Başkanlığı gibi çok önemli makamda olan biri, böyle bir tespiti ya da hükmü kamuoyuna sunuyorsa, bundan sonraki süreçte artık Ergenekon ile ilgili kuşkular çok daha derinleşecektir.Bizim inanmayı istemediğimiz, ama bazı çevrelerin ısrarla seslendirdiği polisin içindeki bir grubun manipülasyonlarla organizasyonlar yaptığı iddiaları, artık toplumsal kanaat haline bile dönüşebilecektir.Bu açıklamalardan sonra artık gömüden çıkan silahlar edebiyatını hiç kimse yapamayacak, tersine bu işin tiyatro olup olmadığı yüksek perdelerden sorgulanacaktır.Soru-cevap faslı ile ilgili yorum ve hükmümüze gelince:Orgeneral Başbuğ, TSK’nın demokrasiye bağlılığını defalarca vurgularken TSK içinde darbecilerin barınamayacağını belirterek de darbe iddialarına cevap vermiş oldu...

İddianameye eleştiriler!

Genelkurmay Başkanı soru-cevap faslında yargı hükmü olmaksızın yapılan karalamaları eleştirerek birinci ve ikinci iddianamedeki bazı çelişkileri de dillendirdi ki bize göre günün haberlerinden biri buydu.Öyle, çünkü Orgeneral Başbuğ gibi hukuk ve devlet teamüllerinde çok titiz bir komutan, yazılan iddianameyi misaller vererek eleştiriyorsa bunun anlamı, TSK’nın bu iddianamedeki iddialarla mutabık olmadığının net delilidir.Gizli tanık ve itirafçılara dayandırılarak ileri sürülen kimi iddiaların kofluğunu da yine örnekleme metoduyla çürütüp eleştirdi.Keza soruşturma ile ilgili olarak gizliliğe uyulmaması olayı da Genelkurmay Başkanının en önemli konu başlığıydı.Orgeneral Başbuğ bu bölümde, TSK’ya karşı bir yıpratma ve psikolojik operasyonunun başladığını yine örneklerle ortaya koydu.Gömü haberlerinin bir kanalda 50 dakika verilmesinden, tamamen Adalet Bakanlığı inisiyatifinde yürütülen GATA’ya sevk ve telefon dinlemelerine kadar pek çok konunun askeri yıpratmak için kullanıldığını söyledi.İlker Paşa aynı şekilde bazılarının Ergenekon dediği soruşturma için TSK’nın teşvik edici bir pozisyonda olmadığını, arama ve gözaltına almaların da yasalar çerçevesinde yapıldığını söyledi.

İsrail kim oluyor!

Evet görüldüğü gibi Genelkurmay Başkanı o üniforması ile söylenebilecek her şeyi, ama her şeyi söylemiş, dahası sorulmayan konulara bile açıklık getirmiş ve soruşturmadaki yanlışlıkları hukuka müdahale etmeden kamuoyunun vicdanına sunmuştur. Bütün bunları canlı-yayında yapması ise anlayanlar için bir başka mesajdır.Dünün özeti şudur:TSK, Ergenekon’u kendine yönelik örtülü operasyon olarak görüyor ve metodundan ızdırap duyuyor.Dünle ilgili bir başka önemli not da Orgeneral Başbuğ’un “Suriye ile yaptığımız ortak askeri tatbikata İsrail ne diyecek” sorusuna verdiği spontane cevaptı ki o çok önemlidir:- “Bizim tatbikatımızdan İsrail’e ne? Onları ne alakadar ediyor? Onlara mı soracağız? Biz büyük devletiz ve ona göre davranırız.” Genelkurmay Başkanını İsrail yörüngesinde göstermek isteyen malum güruha bu cevabi sözü armağan ediyoruz.Böyle bir sözü Abdullah Gül edebildi mi hiç?

Sabahattin Önkibar, Yeniçağ
30 Nisan 2009

9 Mart 2009 Pazartesi

Bir General diyor ki...




"Acele Edin ve Defolup Gidin...
..'Oturumunuzu sonlandırmaya geldim,
Meclisi yaptığınız her icraat ile kirletmenize ve şerefsizleştirmenizeartık kalıcı bir son vermeye geldim,
Siz ki fitneci, fesatçı, meclis üyeleri, siz ki iyi bir hükümet olmakdışındaki her şey!!
Kiralık sefil yaratıklar, zavallılar, ülkenizi en küçük şahsi çıkaradına satılığa çıkaranlar,
birkaç kuruş için Tanrı'ya ihanet edenler, içinizde bir parça da olsunerdem kalmadı mı?
Bir parça vicdan da mı yok?
Atım kadar bile dindar değilsiniz!
Altın sizin yeni Tanrınız olmuş!
Satılığa çıkarmadığınız bir değer de kalmadı..
Ulusunuz adına iyi bir şey düşünemez misiniz?
Sizi çıkarcı sürüsü, bulunduğunuz bu kutsal meclisi, o varlığınızlakirletiyorsunuz!
Tanrının kutsadığı bu meclisi, ahlak yoksunu davranışlarınızlahırsızların ini haline çevirdiniz!
Halkın size verdiği yetkiyi kötüye kullandınız.
Siz ki, halkın umutsuz dertlerine çare olmalıydınız. Kendiniz halka enbüyük dert kaynağı oldunuz!
Ama ülkeniz beni asırlardan beri temizlenmemiş bu ahırı temizlemeyeçağırdı!
Ve bu gücü de bana Tanrı verdi.
Bu şeytan ocağını yönetmeye geldim.
Vay halinize!
Şimdi derhal defolun!!!
Acele edin rüşvetin köleleri!
Acele edin, gidin!
Süslü saltanat eşyalarınızı alın ve defolup gidin!.."...
* * * * * * * *
Yukarıdaki söylevin sözleri, tarihte demokrasinin beşiği diye bilinenİngiltere'de geçmiştir..
Yukardaki sözleri sarf eden kişi, 1653 senesinin 20 Nisan günü, meclisçatısı altında kükreyerek nutuk atanGeneral Oliver CROMWELLisimli, sadece ülkesinin çıkarlarını kollayan yurtsever bir generaldi..
..Ve bu nutuk tarihi biçimlendiren 50 söylevden biri sayılıyor.
Pardon,siz ne sanmıştınız?...


(Liberal-izmirliler grubundan ilginç bir yazı)

19 Aralık 2008 Cuma

ERMENİLERDEN ÖZÜR DİLEYENLER KİMLER? TANIYALIM

Geçtiğimiz günlerde Ermenilerden özür dileme kampanyasını başlatan ekibin başını çeken Galatasaray Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Ahmet İnsel ile aynı üniversiteden AB ile ilişkiler uzmanı Dr.Cengiz Aktar ve bağlı oldukları örgütleri tanımakta yarar vardır.

Dr.Cengiz AKTAR, AB ilişkilerimizde uzman olarak görev yapan, AB uğruna ülkenin sırtını mindere yapıştırma görevlerini başarı ile yerine getirmeye çalışan, batılılaşmamız için eserler yazan bir akademisyen..Geçmiş yıllarda Emperyalizm’in siyasi kanadı olan Birleşmiş Milletler çatısı altında ve Avrupa Birliği’nin göç ve iltica politikaları etrafında biçimlenen hükümetler arası danışma kurulunun ikinci başkanı olarak çalıştı. 1994-1999 yılları arasında ise Birleşmiş Milletler Örgütü’nün Slovenya Temsilciliği’ni yönetti.

Prof Dr. Ahmet İNSEL ise HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ’nin kurucu üyelerindendir. Bütün çalışmalarını da bu dernek ve arkasındaki güçlerin talimatları doğrultusunda sürdürür. Türkiye’de başta Ermeniler olmak üzere tüm etnik unsurları derneğin amaçları doğrultusunda yönlendirmek, eğitmek ( kışkırtmak diye okuyabilirsiniz ) en önemli görevlerindendir. Hatta internet sitelerinde işi, Türkiye’deki Roman vatandaşları kışkırtmaya kadar götürmüşlerdir.

Bu siteye http://www.hyd.org.tr/ adresinden ulaşırsanız.İlişkide bulunulan örgütleri ve ülkenin hangi duyarlılıklarının kaşındığını görebilirsiniz.

HELSİNKİ YURTTAŞLAR DERNEĞİ NEREDEN HANGİ PARALARLA BESLENİR?

1983 yılının sonlarında ABD kongresi onayı ile “Ulusal Demokrasi Fonu” (NED: National Endowment For Democracy) kuruldu. Bu tarihten itibaren CIA’nın ülkelerin karıştırılması operasyonlarında kullanılan birçok işlevi NED’e transfer edildi.

Avrupa’da yerleşik ve çoğu ABD tarafından beslenen “Sivil Toplum Örgütleri” de, NED’in Demokrasi yayma operasyonlarında yer almaktadırlar. Para kaynağı ABD hazinesidir. NED ise bu paranın kasasıdır.

Amaçları çok net ve açıktır.
Doğu Avrupa’yı, Afrika’yı, Asya’yı, Ortadoğu ve Okyanus devletlerini birlikte yeniden kolonileştirmek, doğal kaynakları ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER aracılığı ile yağmalamaktır. Ahmet İnsel’in de içinde bulunduğu Helsinki Yurttaşlar Derneği de bu amaçlar için para alıp kendisine verilen görevleri yerine getirmektedir.

NED’DEN KAÇ YILINDA, HANGİ AMAÇLA, NE KADAR PARA ALDILAR?

YIL: 1997
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI:30.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Daha etkin sivil toplum için sivil girişimlere destek vermek ve birleştirici çabalar içine girmek. Eylemleri halka yaymak, yeni üyeler örgütlemek ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini eğitmek.

YIL:1997
PARAYI VEREN: Proje Karşılığı AB katkısı
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 81.330 EURO
VERİLİŞ AMACI: Proje; Yasama kararlarının verimliliği.

YIL:1998
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir.

YIL:1999
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 31.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Cemiyet, örgütsel yapısını güçlendirecek, yeni üyeler kazanacak, çalışmaları halka yayacak ve diğer Sivil Toplum Örgütlerini örgütlenme konusunda eğitecektir. vs…

YIL: 2000
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 45.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: İstanbul, Mersin ve Van’da STÖ’ler ve eylemciler şebekesi oluşturulacak. Bu şebeke, ifade özgürlüğünü engelleyen yasal engellerin kaldırılması, özgürce toplanma ve örgütlenme haklarını savunacaktır. ( BU İLLERE VE BUGÜNKÜ HAREKETLİLİĞE DİKKAT!…)

YIL: 2001
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Barışçı toplantı ve örgütlenme özgürlüğü hakları konusunda savunma, lobici ve kampanyacı sivil eylemcilerin çekirdek gurubunu eğitmek, bir basın toplantısı düzenleyerek 40 kadar basın mensubu, siyasetçi ve devlet görevlisini ağırlamak. Altı kentte 50 NGO’nun ihtiyaçlarını belirlemek.

YIL: 2002
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN : Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: 5 El kitabı yayınlayıp 20 kişiyi İstanbul’da Savunmanlık, lobicilik ve kampanyacılık konusunda eğitme çalışması yapmak.Bu 20 kişi 10 ayrı kentte 100 STÖ’nün elemanlarını eğitecektir. 40 siyasetçi, gazeteci ve devlet görevlisine kabul düzenlenecek. 1000 Adet haber bülteni basılıp postalanacaktır.

YIL: 2003
PARAYI VEREN: NED
PARAYI ALAN: Helsinki Yurttaşlar Derneği
PARA MİKTARI: 35.000 DOLAR
VERİLİŞ AMACI: Anayasa Reformu için milletvekillerine lobi yapmak, Bölgesel eğitim atölyeleri çalışmaları sürdürülecek, STÖ eğitim malzemeleri dağıtılacaktır.

Not; Rakamsal verilerde Mustafa Yıldırım’ın Sivil Örümceğin Ağında eserinden yararlanılmıştır.
Görüldüğü gibi ihanetin göbeğine oturan bu örgüte Sivil Toplum Kuruluşları üstü bir görev de biçilmiştir. Yardımlar 2003 yılından sonra da devam etmektedir.

Şimdi soruyoruz; Bu zat-ı muhteremlerden Türkiye’nin haklarını savunmaya yönelik bir açıklama bekleyebilir misiniz?

Nereden emir aldıklarını ve neyi, nasıl görme ve değerlendirme konusunda şartlandıklarını çoktan görmeniz gerekir idi.

Helsinki Yurttaşlar Derneği Kurucu Üyeleri

Adalet Ağaoğlu
Ahmet Fadıl Kocagöz
Ahmet İnsel
Ali Bulaç
Ayşe Buğra
Ayşe Silivri
Bülent Tanık
Bülent Tanör
Ceyda Can
Emil Galip Sandalcı
Ercan Karakaş
Esra Koç
Fikret Toksöz
Halil Berktay
Haluk Şahin
İlhan Tekeli
İştar Bedriye Gözaydın
Mahmut Ortakaya
Mehmet Ali Aslan
Mehmet Ali Birand
Mete Tunçay
Murat Belge
Murat Çelikkan
Murat Gültekingil
Murat Karayalçın
Murtaza Çelikel
Orhan Pamuk
Osman Kavala
Selim Ölçer
Sinan Gökçen
Süleyman Çelebi
Şerafettin Elçi
Şirin Tekeli
Şule Kut
Taciser Ulaş
Tarık Ziya Ekinci
Turgut Tarhanlı
Ümit Fırat
Ümit Kıvanç

Kaynak: www.yenidenergenekon.com

Ömer ÖZTÜRKMEN
NOT: BU YAZI ADD ISPARTA ŞÜBESİ TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞTİR.

BUNLARDA UTANMA DA YOK: ŞEHİT DİPLOMATIMIZI LİSTEYE YAZMIŞLAR!

“Ermenilerden özür diliyorum” kampanyasında büyük hata. Listede yer alan bir isim şaşkına çevirdi. Mesleği büyükelçi olarak kaydedilen İsmail Erez, 1975’te Ermeni teröristler tarafından öldürülen şehidimizdi.

“Ermeni kardeşlerimden özür diliyorum” kampanyası, bir skandala imza attı. Ermeni terörü örgütü tarafından 1975 yılında şehit edilen Türkiye’nin Paris Büyükelçisi İsmail Erez’in ismi, kampanyaya destek verenler listesinde kullanıldı.
Gazeteci Ali Bayramoğlu, profesörler Baskın Oran ve Ahmet İnsel ve Dr. Cengiz Aktar’ın öncülüğünde başlatılan kampanyanın internet sitesinde, şehit İsmail Erez’in ismi de “büyükelçi” unvanı kullanılarak Paris’ten bir katılımcı olarak gösterildi. Peki Erez kimdi hatırlayalım:

İsmali Erez, bir resepsiyondan dönerken büyükelçiliğe 350-400 metre mesafe kala, otomobilinin yavaşladığı sırada 3 veya 4 kişiden oluşan Ermeni teröristlerin silahlı saldırısına uğradı. Erez, kalbinden ve boynundan aldığı yaralarla şehit olurken, saldırıda Erez’in şoförü Talip Yener de şehit edildi.

İsmail Erez’in adının, Ermeni teröristlerce şehit edildikten tam 33 yıl sonra böyle bir kampanyada kimler tarafından kullanıldığı henüz bilinmiyor. Erez, Dışişleri Bakanlığı’nın teröre kurban verdiği dördüncü diplomat olmuştu. Dışişleri Bakanlığı’nda Erez’in ismini taşıyan bir de toplantı salonu bulunuyor. İsmail Erez’in adı çeşitli illerdeki okullar ile cadde ve sokaklarda da yaşatılıyor.
Kampanyaya katılmak için internet sitesine geçerli bir eposta adresi bilgisi ile bir mesaj yollamak gerekiyor. Katılımcı listesi dün itibarıyla 13 bin kişiyi geçti. Ancak, bu isimlerden ne kadarının sahte katılımcı olduğu belli değil. Kampanya katılımcıları arasında Temel İskit ve Ünal Ünsal gibi emekli büyükelçilerin de imzaları bulunuyor.
Örgütü Taşnaklar kurdu
“Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” adlı terör grubu Taşnaklar tarafından kuruldu. Örgütün adı daha sonra “Ermeni Devrimci Ordusu” şeklinde değiştirildi. Bu grubun bütün cinayetleri ve bombalama olayları Taşnaklar tarafından planlandı.
Bu terör örgütünün ASALA’dan farkı, ASALA terör eylemlerinde Türk veya başka ülkelerin vatandaşları arasında ayrım gözetmezken Taşnak ve ona bağlı terör grupları, hedef olarak yalnız Türkleri, Türk vatandaşlarını, Türk temsilcilerini seçtiler.
ASALA ismi, Erez cinayetinde henüz duyulmamıştı. 16 Şubat 1976’da Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi Oktar Cirit’in öldürülmesi ile ASALA terör örgütü isimini duyurdu. Duyurudan sonra değişti KampanyanIn internet sitesinde isimleri sahte şekilde yer alan vatandaşların suç duyurularının ardından “ozurdiliyoruz.com” sitesinden, “Katılanlar” ve “Katılmak için tıklayın” bölümleri çıkarıldı. Şu anda sayfada, sadece destek verenlerin katılımcı sayısı görünüyor. Ancak, katılımcıların isimlerine ulaşılamıyor.
PUSUYA DÜŞÜRÜLDÜ
Büyükelçi İsmail Erez, Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunaligil’in bir suikast sonucu şehit olmasından iki gün sonra, 24 Ekim 1975’te pusuya düşürülerek şehit edilmişti. Saldırıda Erez’in şoförü Talip Yener de şehit oldu Katliamların 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nın ardından gerçekleşmesi nedeniyle, önce faillerin Rum teröristler olduğu zannedildi. Ancak, saldırıyı “Ermeni Soykırımı Adalet Komandoları” adlı örgüt üstlendi. Türkiye, 1976’daki üçüncü suikastta ASALA terör örgütü ile tanıştı. Saldırı gazetelere böyle yansımıştı. Kampanya yorumları Gül’ü üzdüCumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bir grup akademisyenin başlattığı ‘Ermenilerden özür diliyoruz’ kampanyasına yönelik açıklamalarının ardından yapılan yorumlar Köşk’ün tepkisine yol açtı. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi dün konuya ilişkin açıklama yaptı. Açıklamada, “Cumhurbaşkanımız, konuyla ilgili görüşlerinin bilinmesine rağmen, konunun küçük siyasi hesaplarla çarpıtılmakta olmasından üzüntü duymuşlardır’’ denildi.
“Ermeni misin?” diye sorarlar
CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman önceki gün büyük tepki çeken açıklamalarının ardından dün de “Ermenilerin soykırım suçu işlediğimize dair savını haklı bulanlara, destekleyenlere, hoş görenlere, ‘Sen Ermeni misin?’ diye sorarlar. Cumhurbaşkanı da olsa sorarlar” dedi.Arıtman açıklamasında, “Bir grup aymaz tarafından milletimize büyük bir haksızlık yapılarak hakaret ediliyor” ifadesini kullandı. (Sevil KÜÇÜKKOŞUM / Akşam)

Abdullah Gül destekli “Özür diliyorum” imzacıları, emperyalistlerin “bellek çalışması” dedikleri işi yapıyorlar!

İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, 18 Aralık 2008 tarihinde Ankara'da bir basın toplantısı yaparak, "Özür" kampanyası ve buna Abdullah Gül'ün desteğini değerlendirdi. Gültekin'in açıklaması özetle şöyle;

Fransa’nın Yerel Yönetimlerden Sorumlu Bakanı Alain Marleix, 3 Aralık 2008 tarihinde Hükümeti adına, Ermeni sorunu ile ilgili olarak yaptığı açıklamada; “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Erivan ziyareti üzerinden Türkiye bir 'bellek çalışması' yapmaya başladı. Bunun cesaretlendirilmesi gerekir” dedi.
Son günlerde bir grup öğretim üyesi ve Sorosçu aydının başlattığı “Özür diliyorum” kampanyasının gerçekte ne olduğu, bu açıklamayla ortaya çıkmış oluyor. Bu kampanyanın arkasında doğrudan doğruya emperyalistler bulunmaktadır.
Yüzyıl önce ülkemizin parçalanması ve sömürgeleştirilmesinde, Ermeni sorununu bir araç olarak kullanmak isteyenler, bugün aynı amaçla yeniden sahne almışlardır.
Tarihi gerçekler ters yüz edilmektedir. Amaç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin “soykırımlar üzerinde kurulmuş gayrı meşru bir devlet olduğu” yönünde dünya kamuoyunu oluşturmak, Türk milletinin ise kendini savunma iradesini kırarak emperyalist planları yeniden hayata geçirmenin yolunu açmaktır.
VATANIMIZI SAVUNDUK
Birinci Dünya Savaşı, emperyalistler arası bir paylaşım savaşıydı. En önemli amaçlarından biri de henüz sömürgeleşmemiş Osmanlı topraklarının sömürgeleştirilmesiydi.
Emperyalistler dört bir yandan işgale giriştikleri Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlık milletleri kışkırtarak isyan ettirdiler ve böylece Osmanlı Ordusu’nu arkadan vurdular.
Türk Milleti ise emperyalistlere ve onlarla işbirliği yapanlara karşı vatanını savundu.
Emperyalizme karşı mazlum milletlerin tarihteki ilk Kurtuluş Savaşı’nı verdi.
İşte emperyalistlerin “Soykırım” diye mahkum etmeye çalıştıkları, bu Kurtuluş Savaşı’dır.
ERMENİSTAN BAŞBAKANI KAÇAZNUNİ TÜRKLERDEN ÖZÜR DİLEDİ
Kurtuluş Savaşı’mız emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yenilgisiyle 1922 yılında sonuçlandı. Bütün Dünya, emperyalistler ve onlarla işbirliği yapan Ermeniler de dahil olmak üzere herkes, Türklerin vatanlarını savunduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kaldı.
Ermenistan Devleti’nin ilk Başbakanı ve Taşnaksutyun Partisi’nin yöneticilerinden Ovannes Kaçaznuni 1923 yılında Partisi’nin Bükreş’te toplanan Yurtdışı Konferansına sunduğu Rapor’da şunları yazdı:
‘1914 Kışı ve 1915 yılının Bahar aylarında kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık… Gönüllü birlikler oluşturduk ve Türkler daha savaş konusunda tarafsız konumda iken onlara karşı askeri operasyonlara giriştik.
‘Aklımız dumanlanmıştı… Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükümeti’nin (Güney Kafkasya Ermenistan’ı ile Türkiye’nin Ermeni vilayetlerinden oluşan) Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik….
‘1915 Yaz ve Sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu göçe (tehcir) tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu…
‘Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır; sonradan da anlaşıldığı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem, en kesin ve en uygun bir yöntemdi…
‘Kendimiz dışında bir suçlu aramayalım…
‘Taşnaksutyun’un artık yapacak bir şeyi kalmadı… İntihar etmeyi öneriyorum.’
(Ovannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok. Kaynak Yayınları. 1.b. Kasım 2005)
Tarihi gerçek budur.
Ama emperyalistler emperyalistliklerinden; işbirlikçiler ise hainliklerinden vazgeçmiyorlar.
Şimdi, o eski emellerini gerçekleştirmek açısından koşulların uygun olduğunu düşünüyorlar.
EMPERYALİSTLERİN TALİMATIYLA YAPILAN BELLEK ÇALIŞMASI
Abdullah Gül, boylu boyunca Sorosçu imzacıların arkasındadır. Yaptığı açıklamaya bakalım:
“Türkiye, görüşlerin açıkça ifade edilebildiği bir ülke. Herkes görüşlerini açıkça ortaya koyuyor… Sorunların, problemlerin olduğu komşularımızla sorunları konuşarak çözmek kararlılığındayız, bu mümkün. Problemlerin devam etmesinin kimseye bir yararı yok.”
Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatın söylediklerine bakınız. Sorunu ortaya çıkaran kim?Kars ve Lozan Antlaşmaları ile çözülmüş olan ve daha da önemlisi sorunun tarafı olan Ermenilerin o zaman özür dilemesi ile çözülmüş bir olayı, aradan 60 yıl geçtikten sonra gündeme getiren kim?
Tarihi gerçekleri tartışmayı ret ederek, “soykırım yaptınız” dayatmasında bulunanlar kim?
“Biz soykırım yapmadık vatanımızı savunduk” diyen Doğu Perinçek’i, Yurtdışı Temsilcimiz Ali Mercan’ı ve Bern ADD Başkanı Ethem Kayalı ile Zürih ADD Başkanı Hasan Kemahlı’yı hapis cezasına çarptıran kim?
Türklerin görüşlerini ifade etmelerini, Lozan’da, Berlin’de, Paris’te, Brüksel’de ve Hollanda’da engellemek için çırpınanlar kimdi?
Bütün bu soruların cevabı emperyalistler ve işbirlikçileridir.
Ermeni sorunu konusunda gerçekleri dile getirdiği için bugün komplolarla içeri atılanlar da Doğu Perinçek ve arkadaşlarıdır.
Öte yandan, hainlerin Türkiye’de; “Türkler soykırım yaptı” tezini sonuna kadar özgürce savundukları da bir gerçektir.
Abdullah Gül ise “sorunların devam etmesinin bize bir yararı yok” diyor ve “fikir özgürlüğü” adına “sorunu yaratanları” destekliyor.
Çünkü Fransız Bakan’ın da ifade ettiği gibi O da; Soros imzacıları da; Türk Milletine yönelik bir “Bellek çalışması” yapıyorlar.
Talimat, emperyalistler adına Fransız Bakan’dan; para, Soros’tan; uygulama, işbirlikçilerden; koruma, Çankaya’yı işgal etmiş olan Zat’tan.
İşte Türk Milleti’ne karşı sahnelenen oyun budur.

CENGİZ AKTAR'IN SAYGISIZLIĞI


Adı Cengiz Aktar.

Sık sık televizyonlarda boy gösterir.

Özellikle kesintisiz AB savunuculuğuyla bilinir. Aynen bir dönem "Mustafa Kemal eşkıyadır. Onların peşinden gidilmez. Oysa Avrupa bize medeniyet getirecek" diye hönküren mütareke basını gibi savunuları vardır.

Perşembe akşamı 32. Gün'de bir kez daha izledim. Özürcüler Oral Çalışlar ve ASALA tarafından katledilen şehit diplomat arkadaşlarını hafızasından silerek imza atan eski diplomat (!) Temel İskit ile birlikte kendilerini savunuyordu. Karşılarında da değerli diplomat Şükrü Elekdağ ve ismini hatırlayamadığım, ama vatansever bir eski diplomatımız vardı. Tartışma sırasında özellikle Elekdağ konuşurken, Çalışlar ve İskit saygılı bir şekilde dinlediler. Derler ya yiğidi öldür hakkını ver diye. Yiğit değiller ama yine de bunu yaptılar. Takdir ettim.

Ama arada sırada Elekdağ konuşurken kameralar Aktar'ı gösteriyordu.

İlk defa bir televizyon programında bu kadar laubali mimikler gördüm.

Karşısındaki adam 1924 doğumlu ve ister beğensin ister beğenmesin, yıllarını Türk Dışişleri'nde geçirmiş, Türkiye'yi yurtdışında iyi veya kötü temsil etmiş, Türkiye'nin Vaşington Büyükelçiliği görevini yapmış, 22 Temmuz seçimlerinden sonra da Meclis'in açılışını, yaşı dolayısıyla Meclis Başkanlığı görevi verilerek gerçekleştirmiş Şükrü Elekdağ.

1955 doğumlu olan Aktar, hadi görevine saygı duymasa bile yaşı gereği Elekdağ'ı efendi gibi dinlemesi gerekirdi.

Ama Türk Milleti'nden kopuk olduğunu orada bile belli etti. Mimiklerle aşağılar gibi hareketler ediyor, dinlemiyor, elleriyle kollarıyla hareketler yapıyor, samimi olmayan gülücükler atıyordu.

Bu benim çok zoruma gitti.

Dediğim gibi, Çalışlar ve İskit'e fikirleri dolayısıyla tepkiliyim. Ama Aktar'a ayrıca bir de insanlık, saygı notu vermek gerekiyor sanırım.

İnsanları aşağılamayı adet haline getirenlerin, kendi milletlerini aşağılaması kadar doğal birşey yok.

18 Aralık 2008 Perşembe

ÖZÜR'CÜLERE TEPKİ ÇIĞ GİBİ


Dışişleri Bakanı iken ABD ile gizli anlaşma yaptığını itiraf eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de desteklediği "Özür Diliyoruz" kampanyacılarına tepkiler çığ gibi büyüyor. Yaşanan olayları bir yurt savunması olarak değerlendiren bir grup tarafından yeni bir site oluşturuldu. http://www.ozurdileme.com/ adresinden yayın yapan sitede, yaşananların soykırım olarak değerlendirilemeyeceği belirtilerek, imza kampanyası başlatıldı. Sitede şu ana kadar 7206 kişi elektronik olarak, kamyanyaya katıldı. Sitede imzaya açılan metin şöyle:


Soykırım yapmadık, vatan savunduk.. özür dilemiyoruz...

Kendilerini "aydın” olarak niteleyen ancak kesinlikle Türk bayrağının dalgalandığı bütün yurt topraklarında yaşayan hiçbir insanımızı temsil etmeyen bu şahısların “Özür Diliyoruz” adı altında başlattığı kampanyayı nefretle kınıyoruz.

Tarihsel belgeler ortadadır;

Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu topraklarını paylaşım savaşıdır.
Bu savaşta, yüzlerce yıl Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkesler ile kardeşçe yaşayan Ermeni halkı, 1830’lu yıllardan itibaren topraklarımıza giriş yapan Amerikan misyonerleri tarafından kışkırtılmıştır.

Bazı Ermeniler, Çarlık Rusyası, Fransa ve diğer emperyalist güçlerle birlikte hareket etmiş, çeteler oluşturmuş ve Anadolu’da yıllarca kardeşçe yaşadıkları Türkleri kırıma uğratmıştır.
Ermeni Taşnak Partisi lideri ve bağımsız Ermenistan'ın (1918-19) ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni bile 1923 Parti Kongresi'ne sunduğu ve daha sonra kitap halinde yayımlanan raporunda geçmişin şu özeleştirisini yaparak 1914-1923 yılları arasındaki süreci savaş hali diye tanımlar ve şu tespitleri yapar: "Türklere karşı milis birlikleri oluşturulması ve Rusya'ya koşulsuz bağlılık gösterilmesi hatadır... Osmanlı yönetimi zorunlu göç kararını savunma güdüsüyle almıştır..."

Arşivlerde, Çarlık Rusya’sı destekli Ermeni çetelerinin 525 bin Türk’ü katlettiği belgelenmiştir.
Hal böyleyken, İttihat ve Terakki yönetimi, 1915’te vatan savunması için, cephe gerisini garantiye almak için Ermenilerin tehciri yönünde bir karar almıştır. Bu süreçte karşılıklı kırımlar olmuştur. Ancak bu asla ve asla bir soykırım değildir.

Bu tartışma tarihi değil, siyasidir. Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi’nde ve daha birçok emperyalist ülkenin parlamentolarındaki tasarılarda “1915-1923” tarihleri arasında “sözde Ermeni soykırımı yapıldığı” iddia edilmiştir. Bu tarihler bile bu kararın siyasi olduğunu kanıtlamaktadır.

Kurtuluş Savaşımızı “Soykırım”, Türkiye Cumhuriyeti’ni “Soykırım üzerine kurulmuş bir devlet”, başta Atatürk olmak üzere Kurtuluş Savaşımızın önder kadrolarını da “soykırımcı” ilan edeceklerdir.

Atalarımız (ne Osmanlı yönetimindeki İttihat ve Terakki yöneticileri ne de başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere liderlerimiz) soykırımcı değil, vatan savunması yapan bağımsızlık savaşçılarıydı. Bu oyuna gelmeyeceğiz. Bu oyunu bozacağız.

Biz, Türk Milleti olarak ÖZÜR DİLEMİYORUZ. Yüzlerce yıldır bulunduğumuz coğrafyada kardeş halkları birbirine düşüren emperyalistlere, başta Mehmetçiklerimizin kanları olmak üzere, dökülmesinde payları bulundukları her damla kan için özür diletmeye Türk Milleti ve gençliği olarak YEMİN EDİYORUZ.